“Cezaevlerinde Basın Hürriyeti Kapsamında Hükümlü ve Tutuklu Hiçbir Gazeteci Yoktur”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Brookings Enstitüsü’nde verdiği “Küresel Sınamalar ve Türkiye’nin 2023 Hedefleri” konulu konferans sonrası soruları cevapladı. Türkiye’de bazı gazetecilerinin kendisini eleştirdiği veya muhalif görüşler paylaştıkları için tutuklandığına ilişkin bir soruya Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tutuklu gazeteci olduğu iddia edilen 52 isim başta terör suçları olmak üzere birçok suçtan temyiz aşamaları da tamamlanmak suretiyle cezası kesinleşen isimlerdir” cevabını verdi.
ABD’de temaslarını sürdüren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Brookings Enstitüsünde yaptığı “Küresel Sınamalar ve Türkiye’nin 2023 Hedefleri” başlıklı konuşmasının ardından katılımcıların sorularını cevapladı.
Kıbrıs sorununun çözümü ile ilgili yöneltilen soruya verdiği cevapta, şu andaki Güney Kıbrıs yönetimiyle 2013’te bir yere gelindiğini ve bir mutabakat metninin ortaya çıktığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Fakat bir anda ne olduysa, şeytanlar devreye girdi yine iş bozuldu. Şu anda aynı noktadayız. Tekrar olumlu bazı adımlar atalım diye çalışmalar var. Biz arkadaşlarımıza ‘Siz işin pozitif yanında olacaksınız’ diyoruz ve bu şekilde süreci devam ettiriyoruz. Mayıs’ta Güney Kıbrıs’ta seçimler var. Seçimlerden sonra tekrar bu süreç temenni ederiz ki olumlu bir şekilde başlar ve devam eder.”
TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ ÜYELİĞİ
AB üyeliğine ilişkin bir soru üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin fiili olarak Avrupa Birliği’ne müracaatının 1959, resmî müracaatının ise 1963 yılında yapıldığını hatırlattı ve şu açıklamalarda bulundu: “1963’ten bu yana biz Avrupa Birliği’nin kapısındayız, hep bizi oyalamışlardır. Başbakanlığım döneminde ki 15 Avrupa Birliği üyesinin olduğu dönemde liderler zirvesine hep katıldım. Ve o zaman Fransa’da Chirac katılıyor, Cumhurbaşkanı o. Almanya’dan da o zamanlar Şansölye Schröder katılıyor. Üçlü olarak da biz gerçekten çok çok olumlu çalışmalar yaptık. Ve bu çalışmalarda da olumlu istikamette gidiyoruz diye düşünüyoruz. Ama o zaman fasıllarda aç-kapa var; yani açılan faslın kapanması imkânı var. Daha sonra gerek Chirac, gerek Schröder’in görevlerinden ayrılmasından sonra, Fransa’da ve Almanya’daki yeni gelen yöneticilerin döneminden sonra bu kapama olayı kaldırıldı, açma var, kapama yok.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ayrıca gündeme imtiyazlı ortaklığın geldiğini de hatırlatarak, “Avrupa Birliği müktesebatının içinde böyle bir şey yok, nereden çıktı bu? Öyle bir noktaya geldik ki artık kuzuya diyorlar ki ‘Seni yiyeceğim, suyu bulandırdın’. İş burada. Her şey yapılıyor, nasıl bir bulandırma bu? Maalesef şu anda 14 fasıl, bunun bir tanesi aç-kapadır. Diğerlerinin sadece açması yapılmıştır, kapaması yapılmamıştır. Süreç de çok ağır işlemekte ama arkadaşlarımız sabrediyor, bizler de sabrettik. Süreci bu şekilde işletiyoruz. Temenni ederim ki bu yeni süreçte Avrupa Birliği, mülteciler sorunundaki yaşadığı sıkıntılar karşısında Türkiye’nin nasıl bir cefakarlık ortaya koyduğunu görür, bütün bunlar yeni bir sürecin başlamasına vesile olur” değerlendirmelerinde bulundu.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
“Bazı Türk gazetecilerinin hapis cezasıyla karşı karşıya kaldıklarını duyuyoruz, sizleri eleştirdikleri için, muhalif görüşler paylaştıkları için. Bu da ABD’de bazı kaygılar doğurmaktadır. Bununla ilgili bize Amerikalıların sormuş oldukları ve serbest özgür medya ortamının Türkiye’de sağlanmasıyla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?” sorusuna cevap veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, tutuklu gazeteci olduğu iddia edilen 52 ismin, başta terör suçları olmak üzere birçok suçtan, temyiz aşamaları da tamamlanmak suretiyle cezası kesinleşen isimlerden ibaret olduğunu açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: “Yani bunlar ne gözaltıdır ne tutukludur, bunlar mahkûmdur. 4 isimse cezası yerel mahkemeler tarafından hüküm verilen, temyiz süreci devam eden isimlerdir. Tutuklu gazeteci olduğu iddia edilen cezaevlerinde sadece 7 isim vardır. Gazeteci olduğu iddia edilen tutuklu 7 isimden sadece ikisinin sarı basın kartı vardır. Yani bunlar da bizi aldatmasın. 7 isimden 4’ünün -bunun altını çiziyorum- PKK terör örgütüne üye olmak, 3’ünün ise FETÖ terör örgütüne üye olmaktan yargılanmaları devam ediyor.”
FETÖ’nün açılımını yaparak, “O da millî güvenlik strateji belgesiyle, legal görünüm altında, illegal faaliyetler gösteren bir örgüttür. Bu bizim artık millî güvenlik strateji belgemize de girmiştir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunun bir diğer yanı da, cezaevlerinde Anayasa ile teminat altına alınan basın hürriyeti kapsamında hükümlü ve tutuklu hiçbir gazeteci yoktur. Ama bunlar tabii buralarda çok farklı bir şekilde ifade ediliyor” dedi.
“ELEŞTİRİ NOKTASINDA BİZİM HİÇBİR SIKINTIMIZ YOK”
Moderatörün, “Bizim ülkemizde başkanımız sıklıkla eleştirilir ve basından eleştiriler alır, muhalefetten eleştirilir ve farklı kesimlerden kendisi eleştirilir. Aslında bu da bizim özgür toplumumuzun bir parçası. Sizlerin, sizi eleştiren gazetecilerle ilgili bir sıkıntınız var mıdır?” şeklindeki sorusunu da cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu ifadeyi seçerek kullandığınıza inanıyorum. Eleştiri noktasında bizim hiçbir sıkıntımız yok. Ama hakaret noktasında sıkıntımız var” diye konuştu. Cevabının devamında, kendisini eleştirenlere teşekkür ettiğini, hakaret edildiğinde ise avukatlarının yargıya müracaat ettiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, hakaret ile eleştirinin birbirinden farklı olduğunu, hakareti insani bulmadığını ifade etti.
İRAN-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
Bir katılımcının, İran’ın uluslararası alanda bir yer kazanması için Türkiye’nin nasıl bir yaklaşım izleyeceği yönündeki sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran ile ekonomik ilişkilerde bir gerileme olduğunu belirterek, “Ekonomik ilişkilerde İran ile bu son yaptırımların da uygulanması süreci dâhil olmak üzere ciddi bir gerilemenin olduğunu söyleyebilirim. Çünkü daha önceleri Sayın Ahmedinejad dönemi ve Sayın Ruhani’nin ilk dönemlerinde bir tırmanış söz konusuydu ve 30 milyar dolarlık bir hedefimiz vardı fakat bu hedef şu ana kadar gerçekleşmedi ve ciddi bir düşüş söz konusu” diye konuştu.
İran ile Türkiye arasında Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey ilişkisi olduğunu ve bu tür konuların konseyde ele alınacağını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan cevabında şu değerlendirmelere yer verdi: “İran, özellikle Irak ve Suriye konusunda gerçekten sağlıklı hareket edemediğimiz bir strateji izledi. Burada temenni ederdik ki, bu olumlu yaklaşım Suriye’de olsun, Irak’ta olsun ve Suriye barışına da Irak barışına da birlikte katkı sağlayalım. Son dönemlerde özellikle Suudi Arabistan ile İran arasındaki sıkıntılarda da yine Türkiye zannediyorum bu işin en sağlıklı arabulucusu olacak. Çünkü bölgenin bir barış havzası olmaya ihtiyacı var. Fakat mezhebi yaklaşımlar bizi sıkıntıya düşürmektedir ve bu mezhebi yaklaşımdan dolayı ciddi sıkıntıların olması bizleri üzmektedir.”
Bu sıkıntıları aşabilmek için hükümetin gayretlerine ve dışişleri bakanlarının karşılıklı çalışmalarına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Nitekim Sayın Zarif, geçenlerde ülkemizdeydi, ben de kabul ettim, kendisiyle bu konuları çok açık, net görüştüm. Atacağımız adımlarla ilgili olarak da bu ay Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey önem arz ediyor, bunu ifade edeyim. Ama nükleer enerjiyle alakalı olarak biliyorsunuz başta ABD olmak üzere atılan bir adım var, biz bu adımı da memnuniyetle izliyoruz, takip ediyoruz” açıklamasında bulundu.
“BATININ, İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ’NE PEK BAKMADIĞINI GÖRÜYORUM”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir katılımcının, “Suriyeli sığınmacılara yaklaşımınızla gurur duyuyorum, Batının bu sıkıntı karşısında neredeyse hiçbir şey yapmamış olmasını, bunu görmezden gelmesini neye bağlıyorsunuz?” sorusuna, “Doğrusu bunu anlamakta biz de zorlanıyoruz” cevabını verdi ve şunları ekledi: “Eğer olaya insani, vicdani noktadan yaklaşacaksak, şu anda Avrupa Birliği üyesi ülkelerin hemen hemen tamamına yakını ekonomik olarak bizden çok daha güçlü ülkeler. Böyle güçlü ülkeler olmalarına rağmen ülkelerine gelen 500 kişiyi, 1.000 kişiyi, 5.000 kişiyi, 10.000 kişiyi sorun haline getiriyorlar. Biz ise bunları sorun yapmadık ve tam aksine biz 2 milyon 700 bin Suriyeliye, -çünkü onlar ölümle baş başaydılar, varil bombalarından kaçıyorlardı- kapılarımızı açtık ve onları kabul ettik. Irak’taki 300 bin kişiyi aynı şekilde kabul ettik. Bu bizim insani bir sorumluluğumuzdu. Şimdi bakıyorum ben, tabii İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi nerede diye okuyorum, ama İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne Batının pek bakmadığını görüyorum. Eğer bakacak olsalar, hepsi burada çok daha farklı bir sorumluluk alırlardı, çok daha farklı bir mesuliyet alırlardı ve böylece buradaki paylaşımı beraber yapar ve bu insanların geleceğine yönelik önemli adımlar atardık.”
“SURİYE’NİN KUZEYİNDE TERÖRDEN ARINDIRILMIŞ GÜVENLİ ŞEHİRLER KURULMASI”
Türkiye olarak sundukları, Suriye’nin kuzeyinde terörden arındırılmış güvenli bölgede hastane, okul ve tüm sosyal donatı alanlarının da içinde olduğu şehirler kurulması teklifini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Konuştuğumuzda, ‘Gayet güzel bir teklif, iyi düşünmüşsünüz’ diyorlar, ama şu ana kadar henüz bir adım atamadık. Eğer bunu yapabilirsek, Suriyeli sığınmacılar artık kalkıp da Avrupa’ya, şuraya-buraya gitmeyeceklerdir ve oradaki gayet güzel bir şekilde inşa edilmiş o konutlarda yerlerini alacaklardır diye düşünüyorum. Bunu Batılı dostlara söyledik, ama beklediğimiz cevabı henüz alamadık, beklemedeyiz” şeklinde konuştu.
Güvenli bölgenin nasıl sağlanabileceği yönündeki soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, güvenlik güçleriyle, koruma tedbirleriyle bunun sağlanabileceğini dile getirdi. Dünyanın değişik yerlerinde böyle uygulamaların olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs’ta Yeşil Hat’ta, Meksika ile ABD sınırında da bu tür alanların oluşturulduğunu, buralarda güvenlik güçlerinin bulunduğunu söyledi ve şunları ekledi: “Aynı şekilde şu anda orada da bu şekilde bir güvenlik hattı ve güvenlik teşkilatı devreye girmek suretiyle Birleşmiş Milletler bu işi yapabilir. Hatta daha ileri gitmek suretiyle gerekirse özel bir düzenlemeyle burada NATO da devreye girer. Çünkü burada yaşayan insanların güvenliğini sağlamak hepimiz için bir görevdir diye düşünüyorum. Ama birinci derecede görev Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nındır.”