Türkiye için taş üstüne taş koyan herkesin başımızın üstünde yeri var
Başbakan Binali Yıldırım, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen Doktora Tevcih Töreni’nde yaptığı konuşmada, şahsına tevdi edilen fahri doktora unvanından dolayı üniversite mensuplarına şükranlarını sundu.
Türkiye için taş üstüne taş koyan herkesin, başlarının gözlerinin üzerinde yeri olduğunu ifade eden Yıldırım, bilgi üreterek, teknoloji geliştirerek, marka ve patent alarak, özgün tasarımlar yaparak ülkesini bir adım daha öne çıkaran her vatandaşın, baş tacı olduğunu söyledi.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi gibi genç üniversiteleri ziyaret etmenin kendisini mutlu ettiğini anlatan Yıldırım, bu ziyaretlerle, aldıkları kararların ne kadar faydalı olduğunu görme fırsatı bulduklarını söyledi.
Üniversitenin rektörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz’ın, bir meslektaşı yani gemi inşa mühendisi olmasının ayrıca mutluluk verici olduğunu vurgulayan Yıldırım, “Ülkemizin kalkınma ve ilerleme yolunda büyük mesafeler katetmesinde üniversitelerin rolü hiç tartışılmaz. Üniversiteler, evrensel kültür ve bilginin birleştiği yerlerdir. Ayrıca demokrasinin gelişmesi ve güçlenmesinde, üniversitelerin çok önemli yeri var. Üniversitelerin bilgi üretimi, yol göstericiliği olmadan bir ülkenin kalkınması, gelişme sürecini tamamlaması söz konusu değildir. Bu anlayışa, gençlerimize güvenli bir gelecek hazırlamak adına, 16 yıldır Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ülkemiz için çalışıyoruz.” diye konuştu.
Yıldırım, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması için üniversiteye, eğitime büyük önem verdiklerini aktardı.
Türkiye’nin 16 yılda, üniversiteye erişimde dünyada ikinci sıraya yükseldiğini, bunun çok önemli olduğunu vurgulayan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bugün liseden çıkan herkes üniversiteye girebilecek konumda. Geçmişten gelen birikimler sayılmazsa, kısa bir süre içinde üniversitelerimizin kurulu kapasitesi, lise mezunlarımızdan daha fazla olacak. Onun için yurt dışından öğrenci getirmenin önemine vurgu yapmak istiyorum. Üniversitelerimizin toplam kapasitesinin, 7 milyonu aşan öğrencisinin yanında yüzde 21 yabancı öğrenci olacağını düşünürsek, 1,5 milyona yakın yabancı öğrenci olması lazım. Ancak bunun onda biri kadar, en fazla 150 bin yabancı öğrenci var. Bu alanda üniversitelerimizin, özellikle çeşitli ülkelerden öğrenci getirecek daha fazla faaliyet içine girmesi lazım. Bunu bir kazanç kapısı olarak görmüyoruz. Buraya gelecek her öğrenci, tahsil hayatı boyunca Türkiye’yi ve Türk insanını tanıyacak ve ömrü boyunca da memleketinde bizim memleketimizi anlatacak. Türkiye’ye karşı zihninde, yaşamında özel bir anlam olacak. Bunu biz tecrübe ile gördük.”
Yıldırım, üniversiteyi bitirdikten sonra bir süre piyasada çalıştığını, 40 yaşından sonra Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz ile yurt dışında okumaya karar verdiklerini, Dünya Denizcilik Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptıklarını belirtti.
Dünya Denizcilik Üniversitesi’nin, bulunduğu ülkeden öğrencisinin olmadığını dile getiren Yıldırım, şunları kaydetti:
“Bu üniversitenin öğrencileri, 100 farklı ülkeden denizcilik alanında çalışan idareci, uzman vesaire. Bunlar, dünya denizciliğindeki standart farklılıklarını ortadan kaldırmak, can ve mal emniyeti, denizlerin kirliliklerden korunması, deniz ticaretinin geliştirilmesi ve deniz hukuku konularında ihtisas eğitimi yapıyorlar. Bu öğrenciler, ülkelerinin bu konudaki insan kaynağı açığını kapatıyor, ikincisi de buradaki standart farklıkları ortadan kaldırıyor, aynı denizcilik dilini konuşma imkanı getiriyor. Daha da önemlisi, buradan mezun olan insanlar memleketlerine gidiyor, önemli görevlere geliyor. Herhangi iki ülke arasında bir sorun olduğu zaman uzun, meşakkatli diplomatik yollara gerek kalmadan birebir temasla bu konular hallediliyor. Bizim en az 100 ülkede direk temas kuracağımız arkadaşımız oluyor. Onların da aynı şekilde bizimle. O yüzden küresel, vizyonu geniş, dünyaya bir bütün olarak bakabilen, insanların muhakeme kabiliyetlerini geliştiren, analitik düşünce özelliği kazandıran kurumlar üniversitelerdir. Üniversitelerde ayrıca insanın özgüveni de gelişiyor. Sadece okuduğu genel konular değil, memleketin geleceği, hedefleri konusunda da üniversitede okuyan kardeşlerimizin fikirleri oluyor ve bu fikirler, ülkenin geleceğini şekillendiriyor. Bu bakımdan üniversiteyi, ‘okuyayım da devlette iyi bir işe gireyim’ tarzında görmemek lazım. Bundan daha büyük bir ufukla bakmamız lazım.”
Başbakan Yıldırım, öğrencilere üniversiteyi bitirmeden yabancı dil öğrenmeleri tavsiyesinde bulundu.
Üniversitenin ardından yabancı dil öğrenmenin zor olduğunu anlatan Yıldırım, Türkiye’nin önde gelen üniversitesinden mezun olanların ülke dışına çıktıklarında yabancı dillerinin olmadığını gördüklerini aktardı.
Ortaokulda, lisede, üniversitede Fransızca okuduğunu ifade eden Yıldırım, “Geriye dönüp baktığımızda bir şey yok. Çünkü yöntem öğretmeye, geliştirmeye yönelik değil. Şimdi çok geniş imkanlar var. Üniversitelerin dışarıda büroları var. Dil öğrenmek için Türkiye’de büyük imkanlar var. Bu arada bunu yaptınız, yaptınız. Yapmazsanız, bu daha sonra çok daha maliyetli olur. Mevsimi geçirdiniz mi, kolay olmuyor. Bu yaşlarda bir iki seferde öğrendiğiniz şeyi o zaman beş sefer tekrarlamanız gerekiyor. Yani 40 yaşından sonra üniversiteye gitme sebebimiz, denizcilikte uzman olmak değil lisan öğrenmek içindi. Gittiğimiz yerde denizcilik alanında diğer öğrencilerden çok daha donanımlıydık, meslekte herhangi bir açığımız yok ama en büyük açığımız lisan, dil bilmemek. O yüzden genç kardeşlerimiz, bu yıllar sizin için altın yıllar. Bu yılları dil öğrenerek geçirin.” değerlendirmesinde bulundu.
Yıldırım, insan hayatının en güzel yıllarının öğrencilik yılları olduğunu belirterek mezun olduktan sonra bu kadar sosyal ilişki, arkadaşlık, dostluk ve rahat zamanın hiçbir zaman bulunamayacağını söyledi. Bu nedenle gençlerin geleceğe yönelik planlarını yapmaları gerektiğini ifade eden Yıldırım, “Ülkeniz ve kendiniz için akademik kariyer mi yapacaksınız, piyasada mı çalışacaksınız veya başka ülkelerde mi iş yapacaksınız? Bunların altyapısını buralarda planlamanız lazım. Bir şekilde kendinizi bir kanala sokup yönlendirmenizde fayda var.” önerisinde bulundu.
Rekabetin biraz daha kızıştığını, önceden 1 milyon 200 bin olan öğrenci sayısının 7 milyonun üzerinde olduğunu aktaran Yıldırım, bu çerçevede daha fazla öne geçmek için daha fazla gayret gerektiğine işaret etti.
Bir ağabey ve bu sıralardan geçmiş biri olarak yaşadığı zorlukları paylaşmaya çalıştığını dile getiren Yıldırım, “Bize böyle yol gösteren falan da yoktu. Türkiye’nin bu kadar imkanı da yoktu.” dedi.
Mezun olduktan sonra hocasının isteği üzerine asistan olarak üniversitede kaldığını anlatan Yıldırım, bu sürece ilişkin şunları söyledi:
“Rahmetli hocam ‘Asistan olarak kal.’ dedi. Kaldık. Ancak 9 ay dayanabildim ve sonunda ayrıldım. ‘Bu iş bana göre değil.’ dedim. Hakikaten akademik çalışma yapmayı çok istiyordum. Yurt dışına doktoraya eleman gönderilecek, üç kişi. Kim gidecek? Adaylar belli 3-4 arkadaş var. Bir kural koydular ‘Doğum tarihi 1955’ten daha büyük olanlar müracaat edebilir.’ diye. Yani küçükler edemez. Benim doğum tarihim 1955. 54, 53, 52 müracaat ediyor, ben müracaat edemiyorum. Bu benim kafama yatmadı ve ‘Bu nasıl bir ölçü’ dedim. Genç olmak suç mu? Orada karar verdim, ayrıldım. Böylece bizim 9 aylık bir akademik hayatımız oldu. Ondan sonra da kader bizi buralara sürükledi böyle, bu işlere geldik.”
Yıldırım, üniversitelerin bulundukları şehir ve bölgenin ekonomik, sosyal, beşeri sermayesini geliştirmek gibi bir mükellefiyeti olduğuna işaret ederek gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’deki üniversitelerin de bulunduğu bölgenin ihtiyaçlarına uygun bir biçimde alan seçmesi gerektiğini vurguladı. Bunu “göç” olayını örnek vererek açıklayan Yıldırım, Gaziantep’in göç konusunda, son 7 yıldır çok büyük bir iş yaptığını, başka ülkelerde orta büyüklükteki şehirler kadar bir nüfusu bünyesinde barındırdığını, onları topluma entegre ettiğini ve bunu da sessiz, sedasız başarılı bir şekilde yaptığını kaydetti.
Yıldırım, bunların hepsinin akademik çalışma konusu olması, bu işin sadece lafını yapan ve başka hiçbir sorumluluk almayan ülkelere de akademik toplantılarda, bilimsel çalışmalarda anlatılması gerektiğini belirtti.
Yıldırım, şöyle devam etti:
“Maalesef Türkiye bölgede en fazla yük alan, en fazla bedel ödeyen ülke olmasına rağmen acımasızca da eleştirilen bir ülke. Kim tarafından? Hiç burada zerre kadar yük almayan, sorumluluk almayan, hiçbir bedel ödemeyenler bol bol Türkiye’yi eleştiriyorlar. İşte Fırat Kalkanı Harekatı’nı eleştiriyorlar, Zeytin Dalı’nı eleştiriyorlar. Niye eleştiriyorlar? Çünkü onların terör örgütüyle güzel ilişkileri var. Bilgi kaynakları terör örgütü. PKK/YPG/PYD vesaire. Bunlarla gayet güzel bir çalışma içerisindeler. Gönüllü bunların propagandalarını üstlenmiş vaziyetteler. Bölgede istikrarı getirmek, barışı getirmenin yolu terör örgütleriyle iş tutmaktan mı geçiyor? Böyle bir ciddiyetsizlik olur mu? Ama Türkiye bunu da yaşadı. Baktılar ki hiç bu konuda zerre kadar taviz yok. İşin ucunda memleket meselesi olursa, güvenlik olursa, hudut güvenliği olursa, vatandaşın can ve mal güvenliği olursa gerisi teferruat. Arkasında şu ülke vardır, bu ülke vardır, bizim için hiç fark etmez. Efendim Fırat’ın batısında durun, doğusuna geçmeyin. Böyle bir şey yok. Terörün doğusu, batısı olmaz. Terör bu topraklardan kökü kazınıncaya kadar, bir daha gelmeyinceye kadar bizim için hedeftir. Gereken neyse onu da yapacağız. Kim varsa arkasında bildiğini yanına koymasın. Bu kadar açık.”
“BİZİM AMACIMIZ ÜLKEMİZİ KALKINDIRMAK”
En büyük güçlerinin millet olduğunun altını çizen Yıldırım, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bakın Afrin harekatı oldu, sokaklar kaynadı. Herkes Afrin’e gitmek istiyor yediden yetmişe. Kadını, erkeği, çoluğu çocuğu. Bu vatan sevgisi, bu millet sevgisi, bu istiklal özlemi başka milletlerde yok. Bu bayrak sevgisi bizden başka kimse de yok. Bütün ideolojiler bir kenara bırakılıyor ve ‘Memleket meselesi’ diyor, aynı dilden konuşmaya başlanıyor. Bu hasletimizi muhafaza etmemiz lazım. Bunun için gayret ediyoruz ve amacımız bu. Yoksa kimseye bir husumetimiz yok. Kimsenin toprağında da gözümüz yok. Bizim amacımız ülkemizi kalkındırmak, mamur etmek. Milletimizi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesine taşımak. Parmakla gösterilen dünyanın ülkeleri arasına ülkemizi sokmak.”
Bu yönde epey mesafe aldıklarını aktaran Yıldırım, “Bu kadar da tevazuya lüzum yok. Başka bir ülke var mı? 15 yılda milli gelirini 3 kata çıkarsın. Yok. Başka bir ülke var mı? Yüzde 11,1 büyüme sağlasın. Her türlü olumsuzluğa rağmen. Darbeye rağmen, terörle mücadeleye rağmen, FETÖ mücadelesine rağmen üçüncü çeyrek 2017 yüzde 11 üzeri. Bu ay sonunda açıklanacak 2017 ortalama büyümesi 7’nin üzerinde çıkacak. Orada da bir numara olacağız.” dedi.
Son derece zengin, bereketli, potansiyeli yüksek bir ülke ve aynı zamanda zor bir coğrafyada olunduğunu ifade eden Yıldırım, şöyle konuştu:
“Ama fırsatlarımız da var. Herkes ülkesini sever. Her ulus sever ve herkes ülkesini önemser. Bunda bir yanlış yok. Kime sorsanız dünyanın merkezinde kendi ülkeleri olduğunu söyler. Bu da yanlış değil. Çünkü dünya bir küre, parmağını nereye koyarsan orası merkez. Ama merkez olmaktan merkez olmaya fark var. Avustralya, o da diyor ‘Biz dünyanın merkezindeyiz.’ Ama ülkenin bir ucundan bir ucuna 8 saatte gidiyorsunuz. Ama Türkiye’de 3 saat uçuşla 56 ülkeye varıyorsunuz. İşte merkez bu oluyor. Doğuyla, batının, medeniyetlerin, dinlerin buluştuğu yer. Yıllar boyunca ‘İpek Yolu, Baharat Yolu, Kral Yolu’ diye tanımlanan zenginliklerin ister doğudan batıya doğru, ister batıdan doğuya doğru her zaman, her güzergahta geçeceği yer burası. Bu topraklar, Anadolu toprakları.”
Bu nedenle Türkiye’nin merkez olduğunu dile getiren Yıldırım, Türkiye’nin 56 ülke, 1,6 milyar nüfus ve 30 trilyon dolarlık büyük bir ekonominin tam merkezinde olduğunu söyledi.
THY’nin 300’den fazla noktaya uçuş, Afrika’nın 44 noktasına da doğrudan uçuş yaptığını anlatan Yıldırım, “2003’te Afrika ülkesine gideceğiz iki gün yollarda geçiyor. İspanya’ya git, buradan Cezayir’e, buradan da başka bir uçuşla Güney Afrika’ya git. Devri alem. Şimdi atla git Güney Afrika’ya mı, Kenya’ya mı gideceksin? Nereye gideceksen. 44 noktaya uçuş. 40’tan fazla büyükelçilik.” dedi.
“GELECEĞİNİZİ BUGÜNDEN İNŞA EDİN”
Türkiye’nin son 15 yılda milli gelirinin arttığını, eğitim bütçesinin 11 milyardan 135 milyara çıktığını anımsatan Yıldırım, Türkiye’nin 100 yıllık yatırımlar yaptığını bildirdi.
Türkiye’nin altyapı yatırımları bakımından dünyanın gelişmiş ülkelerinin birçoğundan iyi duruma geldiğine işaret eden Yıldırım, yollar, tüneller, havaalanları ve hızlı trenin Türkiye’nin geleceğinin inşaatı olduğunu vurguladı.
Türkiye’nin geleceğinin gençler olduğuna dikkati çeken Yıldırım, gençlere, “Geleceğinizi bugünden inşa edin. Eğer bu projeleri biz bütçe imkanlarıyla yapmak için bekleseydik 25 sene sonra bu işleri yapabilirdik. Ne yaptık? O zamanı öne çektik.” dedi.
Yıldırım, altyapı olmadan kalkınma ve refahın olmayacağını ifade ederek “80 yılda Türkiye’de 50 kilometre tünel yapılmışken, son 15 yılda 450 kilometre tünel yaptık. 750 kilometre tünel inşaatı da devam ediyor. Dünyanın en uzun dördüncü köprüsünü yaptık, dünyanın en geniş köprüsünü yaptık. Şimdi de dünyanın en uzun açıklıklı 1915 Çanakkale Köprüsü’nü yapıyoruz. Son 10 yılda dünyada küresel kriz var. Küresel krize rağmen dünyada topu topuna 10 tane mega proje yapılmış, bunun 6 tanesini Türkiye. Türkiye böyle bir ülke.” değerlendirmesinde bulundu.
“ORTADOĞU’NUN GELECEĞİ TÜRKİYE’Yİ İLGİLENDİRİR”
Yıldırım, Suriye’nin, Irak’ın geleceğinin herkesten çok Türkiye’yi ilgilendirdiğini dile getirerek şunları kaydetti:
“Kafkaslar’ın geleceği, her ülkeden daha fazla Türkiye’yi ilgilendirir. Ortadoğu’nun geleceği, Türkiye’yi ilgilendirir. Çünkü burada komşu. Dışarıdan gelenler geliyorlar ortalığı karma karışık ediyorlar, duman ediyorlar, bir sürü insan hayatını kaybediyor, binalar şehirler tahrip oluyor, tarumar oluyor ve çekip gidiyorlar. 2003 işgali. Ne oldu gerekçeleri? ‘El Kaide’ dendi, ‘kimyasal silah’ dendi. ‘Bilmem ne’ dendi. Hiçbiri olmadığı bugün ortaya çıktı. Günah da çıkardılar ama 1 milyon masum insan yok oldu, hayatı söndü.”
Başbakan Yıldırım, Suriye’de 10 milyondan fazla insanın ülkesini terk etmek zorunda kaldığını aktardı.
Türkiye’nin son 7 yıldır 3,5 milyon insanı misafir ettiğine dikkati çeken Yıldırım, “Yükü biz çekiyoruz. Onun için bölgede bir söz söylenecekse bölgenin geleceğine karar verilecekse burada en önce sözü söyleyecek, kararın arkasında olacak ülke Türkiye’dir.” ifadesini kullandı.
Yıldırım, “Türkiye, iki tane süper gücün arasından girdi devreye, ‘Ben de buradayım kardeşim’ dedi. ‘Bana rağmen burada hesap, kitap yapamazsınız, gelecek planları kuramazsınız.’ Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı budur. Bundan sonra hiç kimse Türkiye’ye rağmen bu bölgenin dizaynını ve geleceğini planlayamaz.” değerlendirmesinde bulundu.
“BU BAŞARININ ARKASINDA MİLLETİN DUASI, DESTEĞİ VAR”
Başbakan Yıldırım, gerçekleştirilen harekat ve operasyonlardan ortaya çıkan gerçeğin de bu olduğunu belirterek, “Bu başarının arkasında milletin duası, desteği var. Cumhurbaşkanımızın kararlılığı, dirayeti var. Hükümetimizin dik duruşu var ve her şeyden önce kahraman Silahlı Kuvvetlerimizin, jandarmamızın, polisimizin, güvenlik korucumuzun vatan, millet, bayrak sevgisi var.” dedi.
Yıldırım, Türkiye’nin geleceği için hayatını seve seve veren bütün şehitlere Allah’tan rahmet, gazilere de hayırlı, uzun ömürler diledi.
Buradaki programın ardından AK Parti Gençlik Kongresi ile Gaziantep gençleriyle buluşacaklarını, sonrasında da Gaziantep’in sanayici ve iş adamlarıyla bir araya geleceklerini dile getiren Yıldırım, Gaziantep’in özgüvenini kazanmış, bağımsız olarak geleceğini inşa etme tercihinde bulunmuş bir şehir olduğunu aktardı.
Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu ne demek? Yani devlete bağımlı, devletten maaş alanı düşünün mesela, bütün geliri o. Böyle illerimiz var mı, var. Doğu’da var, Erzurum, Sivas var. Daha fazla devletten kadro gitmesi, üniversiteye daha fazla imkan sağlanması, o şehirlerimizin en fazla memnun olduğu şey. Çünkü ayrı bir girişim ruhu gelişmemiş. Bu tabii şartlardan da kaynaklı, iklim şartları, bir kültür gibi… Ama Gaziantep, Kayseri gibi illerimiz devlet destekli kalkınma yolunu beklememiş. Ne yapmışlar, ‘Kardeşim biz yapacağız. Aşağıda Suriye, Irak, bütün Orta Doğu, tüm bu pazar var. Biz de çalışacağız, üreteceğiz ve bunu da satacağız.’ Yani Gaziantep dış ticaretimizde 6. sırada.”
Gaziantep’in şu an 5 Organize Sanayi Bölgesi’nin (OSB) olduğunu ve Polateli-Hassa Tünelleri’nin yapılmasıyla da kimsenin Gaziantep’i tutamayacağını vurgulayan Yıldırım, hızlı tren çalışmalarının da sürdüğünü bildirdi. Her şeyden evvel Gaziantep’in “kadın eli” değmiş bir şehir olduğuna dikkati çeken Yıldırım, “Maşallah yollarıyla, çevresiyle, şehircilik anlayışıyla farklı bir noktaya geldi.” dedi.
“MARİFET İLTİFATA TABİDİR, ALICISI OLMAYAN META ZÂYİDİR”
“Türkiye’de bir özelliğimiz var; biz takdirde cimri, tenkitte cömertiz. Bu da doğru bir şey değil.” diyen Yıldırım, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili bir anısını da şu sözlerle anlattı:
“O hep içinden takdir eder. Bir gün Marmaray’ı açıyoruz. Marmaray, dünyanın en büyük projesi, başkası yok, denizin altından trenler geçiyor. O güne kadar o kadar derinlikten geçmiş başka bir proje yok. Büyük bir proje, hem mühendislik hem teknoloji hem de maliyet olarak. Bir de arkeolojik İstanbul’un değerini de ortaya çıkaran bir proje. Açılış yapıyoruz, şimdi açılış bitti kürsüdeyiz, kolumdan tuttu o çekiyor ben geri çekiyorum. ‘Ya ne çekiyorsun, gelsene’ filan dedi, ‘Bir şey mi diyeceksiniz’, ‘Yok, elini havaya kaldıracağım, teşekkür edeceğim’ dedi. Ben de ‘Alışık değiliz ondan’ dedim. Böyle hatıramız var.
Dolayısıyla ‘Marifet iltifata tabidir, alıcısı olmayan meta zâyidir’ derler. O yüzden taltif her zaman iyidir, yeni başarılar, gayretler için de bir teşvik anlamına gelir. Rahmetli Hasan Kalyoncu sağ olsaydı da bugünleri görseydi. Ömrünü memleketi kalkınması için hasretti, çalıştı, çabaladı, yol, baraj inşaatları yaptı. Ömrünü bu yolda geçirdi. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Onun adını yaşatan bütün aile efradına teşekkür ediyoruz.”
Başbakan Yıldırım, bütün akademik personele de üniversiteyi bu kadar kısa sürede getirdikleri nokta ve gayretleri için teşekkür etti.
TÖRENDEN NOTLAR
Başbakan Yıldırım’ın konuşması öncesinde, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz, üniversite senatosunun Yıldırım’a fahri doktora verilmesine ilişkin kararını okudu.
Rektör Yılmaz, cübbe giyen Başbakan Yıldırım’a fahri doktora belgesini takdim etti.
Törene, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Gaziantep Valisi Ali Yerlikaya, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, AK Parti Gaziantep milletvekilleri, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Cemal Kalyoncu ile çok sayıda akademisyen ve öğrenci katıldı.