“Terör Örgütüne Yönelik Propaganda Faaliyetleri İfade Özgürlüğü Kapsamında Ele Alınamaz”

“Terör Örgütüne Yönelik Propaganda Faaliyetleri İfade Özgürlüğü Kapsamında Ele Alınamaz”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın,


Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, vatandaşlarının temel hak ve hürriyetlerini korumak zorundadır. Burada hakkı ihlal edilen terör örgütünün saldırdığı vatandaşlarımızdır. Asıl insan hakları ihlalleri buradan kaynaklanmaktadır ve şu anda da güvenlik güçlerimiz vatandaşlarımızın temel hak ve hürriyetlerini, can ve mal güvenliğini sağlamak için yoğun bir çaba sarf etmekte, fedakâr bir şekilde mücadele etmektedir” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde bir basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalar yapan Kalın, basın mensuplarının konu ile ilgili sorularını da cevapladı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, kamuoyu ile canlı olarak da paylaşılan toplantıda şunları söyledi: “Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder, Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. Bu çerçevede de Sayın Cumhurbaşkanımız 2015 yılı içerisinde yoğun bir faaliyet dönemi geçirdiler. Tabii kendisinin 10 Ağustos 2014 tarihinde ilk defa halkın oylarıyla seçilen bir Cumhurbaşkanı olmasının da hem Türk siyasi hayatında, hem de Cumhurbaşkanlığı makamının konumunda çok önemli bir değişim olduğunun altını çizmek isterim. Zira halkın oylarıyla seçilmesi neticesiyle Anayasanın kendisine verdiği sorumluluk ve yetkilerin yanı sıra, aynı zamanda millete karşı da bir sorumluluk üstlenmiş oldu Sayın Cumhurbaşkanımız.

“CUMHURBAŞKANLIĞI KÜLLİYESİNİ RANDEVU USULÜYLE ZİYARETE AÇTIK”

Bu çerçevede de geçtiğimiz yıl boyunca Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Cumhurbaşkanlığı makamı işçisinden, işverenine, sanatçısından muhtarına, devlet adamından bürokratına kadar ülkemizin her kesiminden 10 binlerce kişiye ev sahipliği yaptı. Bunların birçoğunu da Sayın Cumhurbaşkanımız bizzat kendileri burada ağırladılar, karşıladılar. Ayrıca bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanlığı Külliyesini de randevu usulüyle ziyarete açmış bulunuyoruz, isteyen vatandaşlarımız internet sayfamızdan başvuru yapmak suretiyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesini ziyaret edebilirler. Tabii hem Türkiye Devleti’nin en yüksek temsil makamı olması, hem de halkın oylarıyla seçilmiş olması itibariyle de geçen yıl boyunca Cumhurbaşkanımız milletimizin her kesimiyle ülkenin her tarafında farklı zaman ve zeminlerde buluştular, toplu açılış törenleri yaptılar, valilik, belediye, garnizon ziyaretleri yaptılar. Yine bu ziyaretler içerisinde örneğin başta Adana, Adıyaman, Aksaray, Antalya, Erzurum, Diyarbakır, Antep, Hakkâri, Maraş olmak üzere 50 farklı şehrimize yaklaşık 60 ziyarette bulundular 2015 yılı içerisinde. Aynı şekilde yurt dışı ziyaretlerinde de yoğun bir trafik yaşandığını ifade etmeliyim. 2015 yılı boyunca 28 ülkeye 33 yurt dışı ziyaret yaptı ve Sayın Cumhurbaşkanımız burada hem ikili ilişkiler, hem de uluslararası zirvelerde ülkemizi temsil ettiler. Ziyaret edilen ülkeler arasında Suudi Arabistan, Küba, Meksika, Ukrayna, İran, Rusya, Kazakistan, Almanya, Bosna Hersek, Fransa, Azerbaycan gibi pek çok ülke bulunmakta. Yine ülkemizde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde geçtiğimiz yıl içerisinde 20 devlet başkanı, 9 meclis başkanı, 15 başbakan burada ağırlandı, ayrıca birçok bakan düzeyinde de yabancı konuğun burada ağırlandığını, toplamda da yaklaşık 1200 kadar yabancı misafirin külliyede ağırlandığını sizlerle paylaşmak isterim.

“MİLLETİMİZİN ÇOK FARKLI KESİMLERİNDEN YAKLAŞIK 26 BİN KİŞİ KÜLLİYEDE AĞIRLANDI”

Bunun yanında yine külliye bünyesinde yapılan resepsiyonlar, iftar yemekleri, ödül törenleri, kanaat önderleriyle buluşma, heyet kabulleri, Cumhurbaşkanlığı Sofrası vesilesiyle milletimizin çok farklı kesimlerinden yaklaşık 26 bin kişi külliyede 1 yıl boyunca ağırlandı.Yine vatandaşlarımızın CİMER’e yaptığı başvurularda da ciddi bir artışın olduğunu, buraya çeşitli dilekçe-başvuru şeklinde dilekçelerin ve başvuruların ulaştığını ifade etmek isterim. Yine geçen yıl iki önemli uluslararası toplantıya da burada ev sahipliği yaptık biliyorsunuz diğer pek çoğunun yanında. Bir tanesi, Çanakkale Savaşları’nın 100. Yılı münasebetiyle 23 ve 24 Nisan’da İstanbul ve Çanakkale’de 100’den fazla ülkenin devlet başkanı, başbakan, meclis başkanı ve bakan temsilcilerinin katılımıyla çok büyük bir anma programı yapıldı. Ardından da bildiğiniz gibi Kasım ayında da Antalya’da G-20 Zirvesi’ne ev sahipliği yaptık. Bu Türkiye’nin ilk G-20 ev sahipliği idi ve hamdolsun Cumhurbaşkanımızın başkanlığında gerçekten ülkemize yakışır bir ev sahipliğini yaptık. Hem sonuçları itibariyle, hem yansımaları itibariyle yüzümüzü ağartan bir çalışma yapıldı.

Bu çerçevede de Cumhurbaşkanımızın 2016 programı da aynı yoğunluk, tempo içerisinde devam edecektir. Kendisinin koşturan, terleyen Cumhurbaşkanı tanımına layık bir performans 2015’te gösterildi, 2016’da da bundan çok farklı olmayacak. Külliye çevresinde de yoğun bir inşaat faaliyetinin devam ettiğini biliyorsunuz, daha önce camimiz açıldı, kongre merkezimizin de Mart ayı içerisinde açılması planlanıyor, inşallah orası da ülkemizin hakikaten en nezih, kapasitesi yüksek, çok amaçlı, kullanışlı kongre salonlarından birisi olacak ve herkese açık olacak, isteyenler başvurmak suretiyle kongre merkezini kullanabilecekler. Ardından da biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı Külliyesi içerisinde yer alacak olan Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi’nin inşaat çalışmaları başlayacak, bununla ilgili süreçler tamamlanmak üzere, böylece Cumhurbaşkanlığı Beştepe Külliyesinin de fiziki gelişimi bu yeni binaların eklenmesiyle devam edecek. Şimdi bunları paylaştıktan sonra sizinle gündeme ilişkin birkaç konuyu daha paylaşmak istiyorum.

YENİ ANAYASA VE BAŞKANLIK SİSTEMİ

Öncelikle yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili son dönemde yakalanmış olan ivmeden memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek isteriz. Türkiye Büyük Millet Meclisi, siyasi partiler, STK’lar, üniversiteler, meslek kuruluşları ve düşünce kuruluşlarının yönlendirmesiyle ve katkılarıyla yazılacak yeni anayasa şüphesiz Türkiye’nin 2023 hedefleri doğrultusunda atacağı en önemli tarihi adımlardan birisi olacaktır. Bizim yaklaşımımız, yeni anayasa milletin gündemidir yaklaşımıdır. Zira bu yeni anayasa, bu milletin Cumhuriyetin 100. yılında, 2023’te dünyada kendini nasıl konumlandıracağını belirleyecek olan ana metin olacaktır. Burada Meclis’inden mahkemesine, hükümetinden bürokratik kurumlarına kadar devletin farklı birimlerinin birbirleriyle ilişkisinin nasıl olacağı, ama en önemlisi de millete nasıl etkin hizmet vereceğini tanımlaması açısından büyük bir önem arz ediyor. Bununla ilgili de bildiğiniz gibi Meclis’te zaten bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışması başladı. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu yeni anayasa çalışmasını motive etmek, teşvik etmek için çeşitli vesilelerle konuşmalar yapmakta, programlara katılmaktalar. Yine bu çerçevede de kendisinin bir dizi programları olacak. Ve hakikaten milletin tam manasıyla temsil edildiği, her tür vesayetten kurtulmuş, özgürlükçü demokratik bir reform Anayasanın yazılması bizim de her zamanki gibi önceliğimiz olacaktır.

“BAŞKANLIK SİSTEMİ KUVVETLER AYRILIĞI PRENSİBİNİN EN NET ŞEKİLDE ORTAYA KONDUĞU SİSTEMDİR”

Başkanlık sistemi de şüphesiz bu tartışmanın bir önemli cüzini teşkil etmektedir. Ve bu tartışma yeni değil, daha önce de müteaddit kereler ifade edildiği gibi rahmetli Özal, Demirel ve Türkeş zamanlarında da aslında bu konu çeşitli vesilelerle gündeme getirilmişti. Ayrıca anayasa hukukçuları arasında da yer yer bu konunun tartışıldığını, bu konuda çeşitli raporların yazıldığını biliyoruz. Tabii buradaki en temel konu, başkanlık sistemi tartışmasının halkın ya da milletin devletle ilişkisini belirleyecek bir model tartışması olmasıdır. Bu bir kişinin kendi kişisel ikbaliyle ilgili bir konu asla değildir. Ve burada belki en önemli konu da, kuvvetler ayrılığı prensibinin en net bir şekilde ortaya konacağı bir siyasi yapının inşa edilmesidir. Ve Başkanlık sistemi aslında bu kuvvetler ayrılığı prensibinin en net bir şekilde ortaya konduğu siyasi sistemi ifade etmektedir. Burada tabii altının çizilmesi gereken bir diğer önemli konu da, bu kontrol-denetim ya da kontrol-denge mekanizmalarının da, yani checks and balances denen mekanizmalarının da başkanlık sisteminde çok net bir şekilde yapılmış olmasıdır. Anayasa, başkanlık sistemi tartışmaları önümüzdeki haftalarda, aylarda da yoğun bir şekilde tartışılmaya devam edecek. Biz bu çok yönlü, çok boyutlu tartışmadan büyük memnuniyet duyuyoruz. Umarız bütün bu tartışmaların neticesinde Türkiye’nin 2023 vizyonuna uygun bir anayasa ve bununla ilgili buradan çıkacak olan bir siyasal sistem tanımlaması en kısa zamanda yapılıp hayata geçirilecektir.

“TÜRKİYE AYNI ANDA BİRKAÇ TERÖR ÖRGÜTÜYLE MÜCADELE ETMEKTEDİR”

Bir diğer konu, bildiğiniz gibi terörle mücadele son günlerde özellikle tekrar gündemimizi yoğun bir şekilde işgal ediyor arkadaşlar. Burada bir çerçeveyi doğru oturtmak lazım, Türkiye aynı anda birkaç terör örgütüyle mücadele etmektedir. Bunların en önde gelenleri bir tarafta DAEŞ Suriye kökenli olmak üzere, diğeri de PKK terör örgütüdür. Bunların ikisi de Türkiye’nin ulusal güvenliğine, birlik beraberliğine, istikrarına ve güvenliğine tehdit teşkil etmektedir. Bunların birini tercih edip öbürünü az ya da çok göstermek söz konusu değildir. Burada nasıl DAEŞ’le mücadele bir öncelik ise uluslararası toplum açısından, Suriye halkı açısından, Irak halkı açısından, aynı şekilde Türkiye’nin güvenliğine, birliğine, beraberliğine tehdit oluşturan PKK ile mücadelede bir önceliktir.

“BİZ BATILI ÜLKELERDE, TERÖR SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA NE TÜR TEDBİRLERİN ALINDIĞINI GAYET İYİ BİLİYORUZ”

Burada bir terör örgütleri listesi ya da hiyerarşisi yapmak söz konusu değildir. Burada terörle mücadele konusunda müttefiklerimizin bizim yanımızda olduğunu ifade etmeleri son derece önemlidir, bundan memnuniyet duyarız, kendileri de müteaddit kereler bunu zaten ifade ediyorlar. Ama aynı şekilde Türkiye’nin terörle mücadelesini zaafa uğratacak, terör örgütlerini sevindirecek ya da onların çalışmalarına, terör faaliyetlerine katkı sunacak türden açıklamalardan uzak durulması da aynı şekilde önem arz etmektedir. Zira çeşitli vesilelerle gündeme gelen, Türkiye’de ve dünyada da tartışılan terörün propagandasını yapmakla ilgili konuların hakikaten bütün hassasiyetiyle beraber ele alınması gerekmektedir. Biz Batılı ülkelerde, Avrupa’da, Amerika’da terör söz konusu olduğunda, terör örgütleriyle mücadele söz konusu olduğunda ne tür tedbirlerin alındığını gayet iyi biliyoruz. İfade özgürlüğü çerçevesinin ya da sınırlarının nerede çizildiğini de gayet iyi biliyoruz. Şu çok açık ve net bir şekilde ortadadır ki; terör örgütüne yönelik propaganda faaliyetleri, bunlara doğrudan ya da dolaylı destek vermek ifade özgürlüğü kapsamında ele alınacak konular değildir. Şunun da altını çizmek isterim: Terör örgütüne ve eylemlerine yönelik aldığımız tedbirler Türkiye olarak meşrudur, etkili olmaktadır ve kamuoyu desteğine de sahiptir. Aslında biraz da bundan rahatsız olanlar son günlerde terör örgütünün propagandasını arkasına alarak, dayanarak ülkemize yönelik, Hükümete yönelik, Cumhurbaşkanımıza yönelik haksız, temelsiz, izanla, akılla izah edilemeyecek ithamlarda bulunmaktadırlar. Zaman zaman bize yapılan işte çatışmalar dursun, operasyonlar durdurulsun, şu yapılsın, bu yapılsın türü çağrıların doğru adresi terör örgütüne silah bırakma çağrısıdır. Bizim onlara da çağrımız, bize kamu düzenini kurmak için yaptığımız faaliyetlerle ilgili çağrı yapmak yerine terör örgütüne ve onların bağlı olduğu gruplara silah bırakmaları yönünde çağrı yapmalarıdır.

“TERÖR ÖRGÜTÜYLE YAPILAN MÜCADELE, KÜRTLERLE YAPILAN BİR MÜCADELE DEĞİLDİR”

Burada bir noktanın da altını çizmek istiyorum, zira son günlerde yine terör örgütü ve onların mecraları tarafından istismar edilen bir konudur; terör örgütüyle yapılan mücadele hiçbir zaman Kürtlerle yapılan bir mücadele değildir. Bunun tersini iddia etmek, terör örgütünün Kürtleri temsil ettiğini, hatta onları eşitlemek anlamına gelir ki bunun hakikatlerle bir ilgisi olmadığı çok açık bir şekilde ortadadır. Terör örgütünün kendini Kürt vatandaşlarımızın hamisi, temsilcisi gibi gösterme gayreti olabilir, bu bir propagandadan ibarettir, Türkiye’nin gerçekleri ortadadır, Türkiye’deki Kürt vatandaşlarımızın duruşu ortadadır. Son dönemlerde yaşanan hadiseler çerçevesinde ne siyasi, ne sosyolojik manada örgütün Kürt vatandaşlarımızı temsil ettiğine dair bir iddiayı ortaya atmak mümkün değildir. Dolayısıyla, terör örgütüne karşı yapılan bir mücadeleyi sanki Kürtlere karşı yapılan bir mücadeleymiş gibi ya da Türklerle Kürtler arasında işte bir husumet, bir düşmanlık, bir ayrılık vesilesi gibi sunmaya çalışanların da aslında bilerek veya bilmeyerek terör örgütünün propagandasına alet olduklarını ifade etmek isterim. Sürecin geleceği tabii ki bundan sonra terör örgütünün silahlarını tamamen ve koşulsuz bir şekilde bırakmasına bağlıdır. Maalesef bugüne kadar terör örgütü silah bırakmak için önüne gelen pek çok fırsatı tepmiştir, bununla ilgili zemin oluştuğu halde silahı bırakıp şiddeti, terörü, bu anlamsız nihilist savaşı bitirmek yerine, tek bildiği şey olan tekrar teröre saldırmayı tercih etmiştir.

“DEVLET, VATANDAŞLARININ TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİNİ KORUMAK İÇİN KAMU DÜZENİNİ İNŞA ETMEK ZORUNDADIR”

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, vatandaşlarının temel hak ve hürriyetlerini korumak için elbette adım atmak, kamu düzenini inşa etmek zorundadır. Burada hakkı ihlal edilen terör örgütünün saldırdığı vatandaşlarımızdır, terör örgütünün ortaya koyduğu kaos ortamıdır. Asıl insan hakları ihlalleri buradan kaynaklanmaktadır ve şu anda da güvenlik güçlerimiz, mülki idare bu vatandaşlarımızın temel hak ve hürriyetlerini, can ve mal güvenliğini sağlamak için yoğun bir çaba sarf etmekte, fedakâr bir şekilde mücadele etmektedir. Bu ortamda da terör örgütünün propagandasına prim verilmemesi ayrıca büyük bir önem arz etmektedir. Yine bu çerçevede DAEŞ terörü vahşettir, PKK terörü direniştir tarzı terör güzellemelerine hiçbir şekilde prim vermeyeceğimizin de açık bir şekilde bilinmesi gerekir. Terör terördür, bunun etnik kökeni, dini kökeni, ideolojik kökeni olmaz, terörün her türünü eşit bir şekilde aynı bakış açısıyla ret etmek durumundayız. Gene son zamanlarda yer yer ifade edilen güvenlik güçlerine karşı yapılan saldırılar terör değildir, sivillere karşı yapılan saldırılar terördür gibi bir anlayış yapılmaya çalışılıyor. Bu da bir başka şekilde terör örgütünün propagandasını yapmaktan başka bir şey ifade etmez. Nasıl DAEŞ’le mücadelede birileri çıkıp DAEŞ terörünü meşrulaştırmak adına açıklamalar yapsa, adımlar atsa, temaslar kursa buna herhalde herkes büyük tepki gösterir. Biz de aynı noktadayız, aynı şey hem DAEŞ terörü, hem PKK terörü için geçerlidir, bunlar arasında bir ayrım söz konusu değildir.

“DAEŞ TERÖRÜYLE MÜCADELEDE TÜRKİYE YOĞUN TEDBİRLER ALMAYA DEVAM ETMEKTEDİR”

Bu arada DAEŞ terörüyle mücadele konusunda da Türkiye yoğun tedbirler almaya devam etmektedir. Özellikle yabancı terörist savaşçılar konusunda sınır güvenliğini sağlamak için ek ilave tedbirler bildiğiniz gibi geçmiş dönemde de alındı ve bu tedbirler çerçevesinde de Ocak 2016 itibarıyla DAEŞ’le mücadele kapsamında 125 ülkeden 36650 kişiye ülkeye giriş yasağı konmuş, 93 ülkeden 3065 yabancı sınır dışı edilmiştir. Tekrar ediyorum; 125 ülkeden 36650 kişiye ülkeye giriş yasağı konmuş, bunlar terörle iltisaklı olduğu şüphesi taşıyan kişiler, 93 ülkeden de 3065 kişi sınır dışı edilmiştir. Yine DAEŞ’le mücadele kapsamında yürütülen soruşturmalar bağlamında da yaklaşık 1800 kişi gözaltına alınmış, bunlarla ilgili de adli, hukuki süreçler şu anda devam etmektedir. Biz gerek Suriye’de, gerek Irak’ta DAEŞ’le mücadele koalisyonuyla beraber ortak hareket etmeye devam ediyoruz bildiğiniz gibi.

“ESAD REJİMİNE TEKRAR SUNİ TENEFFÜS YAPMAYA ÇALIŞAN TEŞEBBÜSLERLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

Suriye’deki gelişmeleri bildiğiniz gibi yakından takip ediyoruz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 18 Aralık 2015 tarihli ve 2254 sayılı tasarı kararı çerçevesinde yeni bir müzakere süreci bildiğiniz gibi bu Cuma başlıyor birkaç gün gecikmeyle de olsa Cenevre’de gerçekleşecek. Bu müzakere sürecinin amacı, bildiğiniz gibi Suriye’de bir siyasi geçiş sürecinin sağlanması, bunun şartlarının temin edilmesidir. Bunun için de bir 18 aylık süre öngörüldü, ateşkesin sağlanması, tam yetkili bir geçiş hükümetinin kurulması, yeni bir anayasa yazılması ve seçimlere gidilmesi, böylelikle Suriye halkının iradesini sandıkta güvenli bir ortamda yansıtması hedeflenmektedir. Bu noktada uluslararası toplumun Suriye halkının yanında olduğunu açık ve net bir şekilde ifade etmesi ayrıca önem taşımaktadır. Zira son dönemde maalesef Suriye halkının yanındayız, Esad rejimi meşruiyetini yitirmiştir, artık gitmelidir dendikten sonra, adeta Esad rejimine tekrar suni teneffüs yapmaya çalışan teşebbüslerle karşı karşıyayız. Hâlbuki bu rejim sadece meşruiyetini yitirmemiş, birçok uluslararası örgüt, mahkeme ve insan hakları kuruluşunun raporlarına göre büyük savaş suçları işlemiştir ve işlemeye de devam etmektedir. Bu çerçevede de artık bu savaşın sona erdirilmesi, gerek terör meselesi, gerek mülteci krizi, gerek mezhep gerginlikleri, gerekse bölgedeki diğer güvenlik ve istikrar konularıyla ilgili olarak hayati bir önem arz etmektedir. Zira Suriye üzerinden yürütülen güç mücadelesi artık acımaz bir hal almış ve küresel bir boyut kazanmış bulunmaktadır.

“SURİYE KÜRTLERİ BAĞLAMINDA TÜRKİYE’YE YÖNELİK İTHAMLARIN ASLI ASTARI YOKTUR”

Suriye bağlamında uluslararası koalisyonla yürüttüğümüz çalışmaların bir parçası olarak, özellikle Türkiye-Suriye sınırının güvence altına alınması konusunda ilave tedbirler alındığını demin ifade ettim. Burada gene bir noktanın altını çizmek isterim; Türkiye-Suriye sınırında biz hiçbir terör örgütünün, terörle iltisaklı grubun fiili bir durum yaratmasına müsaade etmeyiz. Bu ister DAEŞ olsun, ister El Kaide olsun, ister YPG olsun, ister PYD, PKK ve benzeri örgütler olsun, bunların sınır bölgelerimizde bir terör yapılanmasına gitmesine elbette izin vermemiz mümkün değil, zira bu güven ve istikrarı ortadan kaldıran bir hamle olacaktır. Cenevre’deki bu bağlamda Suriye görüşmelerinde Suriye Kürtleri de aynı diğer gruplar gibi, Araplar gibi, Türkmenler gibi temsil edilmektedir. Bizim karşı olduğumuz, PKK iltisaklı grupların Suriye Kürtlerinin temsilcisi gibi masaya oturma talebidir. Bunun sahada böyle olmadığını biliyoruz. Bu örgütün ve ilgili grupların bir tarafta Esad rejimiyle, bir tarafta PKK terör örgütüyle, başka gruplarla ne tür ilişkiler içerisinde olduğu herkesin malumudur. Dolayısıyla, burada özellikle Suriye Kürtleri bağlamında yer yer Türkiye’ye yönelik ithamların da aslının astarının olmadığının altını bir kez daha çizmek isterim.

“SURİYE TÜRKMENLERİYLE İLGİLİ SÜRECİ ÇOK YAKINDAN TAKİP EDİYORUZ”

Türkiye’nin Suriye Kürtleriyle herhangi bir sorunu yoktur, tam tersi Suriye Kürtlerinin daha adı bile hiç anılmazken Sayın Cumhurbaşkanımız 2009-2010, hatta 2011 yılı içerisinde bile Suriye Kürtlerinin haklarının verilmesi, nüfuz cüzdanlarının verilmesi, pasaport verilmesi için Suriyeli yetkililere ilk defa bu konuyu gündeme getiren liderdir daha bu PYD, işte Suriye Kürtleri falan vesaire konuları hiç konuşulmadan önce. Aynı şekilde Kobani hadiseleri olduğu zaman da ora üzerinden bir efsane yaratılmak istendi. Ama gerçek şu ki; 3 gün içerisinde Kobani’de bulunan yaklaşık 195 bin insanı Türkiye’ye alan da gene bu hükümettir, bu devlettir, Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla yapılmış bir eylemdir o. Niye? İnsani kaygılarla. Böylece Kobani’de bu insanlar ölümden, savaştan kurtulmuşlar, ülkemizde aylarca ağırlanmışlar, bir kısmı şu anda döndü, bir kısmı hala burada. Ve biz Suriye’ye de, Irak’a da hiçbir etnik ayrım yapmadan, Kürt, Türk, Sünni, Şii, Süryani vesaire ayrımı yapmadan insani yardımlarımızı da bugün de ulaştırmaya devam ediyoruz. İster Kobani’ye, ister Tel Abyad’a, ister Telafer’e, ister Musul’a, ister Kerkük’e, ulaşabildiğimiz her yere insani yardımlarımızı da ulaştırmaya devam ediyoruz; bunun da altını özellikle çizmek isterim. Bu bağlamda da Suriye Türkmenleriyle ilgili de süreci çok yakından takip ettiğimizi, kendilerine her türlü desteği verdiğimizi, vermeye devam edeceğimizi de özellikle ifade etmek istiyorum. Özellikle Rusya’nın Suriye Türkmenlerine yönelik saldırılarının hiçbir meşru tarafı yoktur, bunu pek çok defa ifade ettik, Cenevre görüşmelerinde de bu konun altını tekrar çizeceğimizi ifade etmek isterim. Zira Suriye Türkmenlerinin özellikle yoğun olarak bulunduğu Bayırbucak bölgesinde herhangi bir DAEŞ tehdidi söz konusu değildir, burada Rus hava saldırılarının Esad rejimini rahatlatmak için, nefes aldırmak için yapılmış bir hamle olduğu açıkça ortadadır. Evet, benim aslında birkaç konum daha var ama kalan kısımları isterseniz sizin sorularınızla devam edelim, birkaç soru almak suretiyle devam edebiliriz.”

enerji petrol medya -TÜRKİYE- HABER GAZETESİ  - TÜRKİYE  - HABERLERİ - EKONOMİ

TÜRKİYE,
ADANA , KOCAELİ, ADIYAMAN , KONYA AFYONKARAHİSAR , KÜTAHYA AĞRI ,MALATYA AMASYA , MANİSA ,ANKARA ,KAHRAMANMARAŞ ,ANTALYA , MARDİN ,ARTVİN , MUĞLA AYDIN , MUŞ ,BALIKESİR , NEVŞEHİR, BİLECİK , NİĞDE ,BİNGÖL, ORDU, BİTLİS ,RİZE, ,BOLU, SAKARYA , BURDUR , SAMSUN , BURSA , SİİRT ,ÇANAKKALE , SİNOP , ÇANKIRI , SİVAS , ÇORUM ,TEKİRDAĞ , DENİZLİ ,TOKAT , DİYARBAKIR , TRABZON , EDİRNE , TUNCELİ , ELAZIĞ ,ŞANLIURFA , ERZİNCAN , UŞAK ,ERZURUM ,VAN , ESKİŞEHİR , YOZGAT , GAZİANTEP , ZONGULDAK ,GİRESUN ,AKSARAY , GÜMÜŞHANE , BAYBURT , HAKKARİ ,KARAMAN , HATAY , KIRIKKALE , ISPARTA , BATMAN ,MERSİN , ŞIRNAK , İSTANBUL , BARTIN , İZMİR ,ARDAHAN , KARS , IĞDIR , KASTAMONU , YALOVA , KAYSERİ ,KARABÜK ,KIRKLARELİ, KİLİS , KIRŞEHİR ,OSMANİYE


seers cmp badge