Cumhurbaşkanı Erdoğan, İnovasyon ve Girişimcilik Haftası Kapanış Töreni’nde konuştu
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından düzenlenen İnovasyon ve Girişimcilik Haftası Kapanış Töreni’nde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, etkinliğin, hayırlı neticeler doğurmasını temenni etti.
Etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçen ve katkıda bulunan herkese teşekkür eden Erdoğan, Türkiye İnovasyon Haftası’nın, İstanbul’un küresel kimliği de dikkate alınarak, Türkiye inovasyon ve Girişimcilik Haftası haline dönüştürülmesini de isabetli bir karar olarak gördüğünün altını çizdi.
Böylece hem İstanbul’u girişimcilik konusunda uluslararası bir marka haline getirme hem de Türkiye’den milyar dolarlık girişimciler çıkarma doğrultusunda birlikte çalışabileceklerini vurgulayan Erdoğan, 2014 yılından beri Anadolu’ya yayılmış olan bu etkinliğin ilgili tüm kesimleri bir araya getiriyor olmasının da ayrıca önemli olduğunu dile getirdi.
Hafta boyunca tecrübeleri, birikimleri, tenkit ve teklifleriyle katılımcılara ilham veren tüm konuşmacıları da kutlayan Erdoğan, projeleri sergilenen ve değerlendirme sonunda ilk üçe girerek ödüle layık görülen yerli ve yabancı girişimcileri de tebrik etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İnovatif Projesi kapsamında 5 kategoride ödül alan firmaların temsilcilerini, üniversite-sanayi iş birliğine dayanan, inovasyon odaklı mentorluk programı kapsamında sertifika alan kişileri de kutladı. Erdoğan, etkinliğin ileriki yıllarda daha da zenginleşerek süreceğine inandığını söyledi.
GİRİŞİM SERMAYESİ FONLARINI HAREKETE GEÇİRMELİYİZ
Türkiye’nin uluslararası rekabetteki gücünü artıracak girişimlerin neşvünema bulmasını sağlamak gerektiğini vurgulayan Erdoğan, “Kamunun, üniversitelerin ve özel teşebbüsün desteklediği girişimcilik ve kuluçka merkezleri, bu bakımdan önem arz ediyor. Hedeflerimize ulaşmak için, kamunun sunduğu desteklerin yanı sıra aynı amaçla yatırım yapan girişim sermayesi fonlarını da harekete geçirmeliyiz. Özel sermaye fonları sektörünün son yıllarda ulusal varlık fonları, yatırım fonları, aile şirketleri, nitelikli yatırımcılardan kayda değer bir meblağ topladığını biliyoruz.” dedi.
Dünyada 2008’de 4 bin 700 civarında bulunan özel sermaye fonu sayısının bugün 7 binin üzerine çıktığını kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bu fonlar yaklaşık 4 trilyon dolarlık bir kaynağı yönetiyorlar. Sektörün gelecek 10 yılda 15 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşacağı öngörülüyor. Bu pastadan daha fazla pay alabilmek için hem ümit vadeden girişimcilere hem de başarılı fon yöneticilerine ihtiyacımız var. Diğer taraftan büyük şirketlerin kurduğu girişim sermayesi fonları, sadece 2017 yılının ilk yarısında dünya genelinde 13 milyar doların üzerinde yatırım yapmış durumdalar. Ülkemizdeki büyük şirketlerimizin de benzer şekilde fonlar kurarak, girişimcilere yatırım yapmalarını bekliyoruz. Buradaki destek sadece maddi olarak değil, tecrübe paylaşımı şeklinde de olmalıdır. Basiretli iş adamlarımız, tecrübelerini genç iş adamlarımıza, bunun yanında genç girişimcilerimize aktararak, onların fırsatları görmelerini temin etmelidir.”
Teknik destek konusunda ise hem kamu kurumlarının hem de özel sektör örgütlerinin önemli çalışmalarının olduğuna değinen Erdoğan, burada ihracat pazarlarına yönelik olarak il, ülke ve ürün bazında pazar analizi, iş fırsatları ve rekabetçiliği artırma konularında çalışmalar yapan TİM’e teşekkür etti.
Türkiye’de paylaşarak büyüme ve daha büyük ekonomik değer üretme anlayışının kökleştirilmesi gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Küçük olsun benim olsun zihniyeti aynen ‘Yeni icat çıkarma.’ sözünde olduğu gibi, yenilikler yaparak büyümenin önünde bir engel olarak duruyor.” ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE, TÜM YATIRIMCILARI CEZBEDEN BİR ÜLKE
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son dönemde Türkiye’nin hız kazanan ekonomisine yönelik olumsuz algı oluşturma çabalarına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye, bu algı çabasının tam tersine, sahip olduğu büyük potansiyel yanında tüm yatırımcıları cezbeden bir ülke olma özelliğini güçlendirerek sürdürüyor. Ülkemizin küresel sisteme entegre bir ekonomiye sahip olduğunu, burada iş yapan herkes aslında gayet iyi biliyor. Ülkemizde faaliyet gösteren, iç pazarla birlikte yurt dışına da üretim yapan, bunun için de yerli tedarik ağlarını kullanan yatırımcıların sayısının sürekli artması, net bir şekilde şunu ortaya koyuyor: Bu durumun girişimciler açısından anlamı, ülkemizde ortaklık kurabilecekleri, ürünlerini pazarlayabilecekleri, araştırma geliştirme kapasitelerinden yararlanabilecekleri çok sayıda ortak bulabileceklerdir.”
TÜRKİYE’Yİ KARALAMA KAMPANYALARI YENİ DEĞİL
Türkiye’yi karalama kampanyalarının yeni bir vaka olmadığının da altını çizen Erdoğan, gençler için tarihten bazı örnekler vermek istediğini belirterek,”16 Eylül 1922 tarihli bir Amerikan gazetesinde, İstanbul, gazetenin ifadesiyle ‘Muhammed-i inanışın merkezi ve Mustafa Kemal de büyük bir politik dini imparatorluk kurmayı planlayan İslam’ın yeni lideri’ olarak anılıyor. 19 Eylül 1922 tarihli bir başka Amerikan gazetesi, Mustafa Kemal’in yeni bir Müslüman imparatorluk planladığını, Yunanlıların hezimetinin de bunun ilk adım olduğunu söylüyor. İlginç değil mi? 10 Ekim 1922 tarihli bir Amerikan gazetesi, Mustafa Kemal’i ‘Korkunç Türklerin en korkuncu’ olarak nitelendiriyor. 17 Kasım 1922 tarihli bir Amerikan gazetesi ise Mustafa Kemal’i ‘Bir terör sembolü’ olarak tanımlıyor. Bu haberlerin bugünkülerden farkı var mı? Dün böyle yaptılar bugün de aynısını yapıyorlar, değişen bir şey yok. Bu haberlerin 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Mütarekesi’nin hemen öncesi ve sonrasına denk gelmesine, özellikle dikkatinizi çekiyorum. Verdiğim örneklerden de anlaşılacağı üzere, ne zaman bu millet ayağa kalkmaya çalışsa hemen ‘terörist’ ve ‘korkunç’ olmakla suçlanarak, hakkımızda olumsuz bir algı oluşturulmaya çalışılıyor.” şeklinde konuştu.
Bugün Avrupa ve Amerikan medyası takip edildiğinde benzer ithamların şahsı ve günümüz Türkiyesi için de yapıldığına şahit olunacağına dile getiren Erdoğan, şunları söyledi:
“Bu durum gösteriyor ki biz millet olarak doğru yoldayız. Dün ülkemiz aleyhine oluşturulmaya çalışılan algı, Kurtuluş Savaşımızı başarıyla sonuçlandırmamıza ve yeni devletimizi kurmamıza engel olmamıştı. Bugün de benzer gayretler, 2023 hedeflerimize ulaşmamıza, demokraside ve ekonomide dünyanın en ileri ülkeleri arasına girmemize engel olamayacaktır. İşte sene 2002. IMF’ye olan borcumuz 23,5 milyar dolar. Bizi sadece paramızı yönetmekle kalmadılar, aynı zamanda siyaseten yönetmeye çalışıyorlardı. Davos’taki bir toplantıda o zamanki IMF Başkanı bana siyasi akıl vermeye kalktı. Kendisine şunu söyledim: ‘Siz taksitlerinizi almaya bakın, bize siyasi akıl veremezsiniz, ülkemi siyasette ben yönetirim.’ Tabi biraz böyle abandone oldu, ‘Taksitlerinizi alıyor musunuz?’ Sustu. ‘Alıyor musunuz, onu söyle bana?’ ‘Alıyoruz.’ dedi. Sene 2013, artık bizim IMF’ye borcumuz kalmadı, bitti, defteri kapadık.”
Girişimcileri bu tür kirli propaganda çalışmalarına aldırmadan Türkiye’ye güvenmeye davet eden Erdoğan, “İşte az önce ödülleri verdiğimiz girişimciler, sadece ülkemizde bazı semboller. Daha çok girişimcilerimiz var. Üretiyoruz, üreteceğiz. Evelallah bu yarışta öne çıkıyoruz ve çıkacağız. Bunun başka alternatifi yok. Küresel ekonomide rakiplerimiz ve dostlarımız elbette olacaklar. Büyümemize katkı veren dostlarımız, bizimle birlikte kazanacak, algı operasyonlarıyla bize çelme takmaya çalışan rakiplerimiz ise yalanlarının altında ezilip kalacaklardır.” dedi.
Türkçe’ye “Yenilikçilik” olarak çevrilen inovasyon ile “Fırsatları değerlendirme çabası” olarak ifade edilebilecek girişimciliğin esasen Türk milletinin fıtratına çok uygun olduğunun altını çizen Erdoğan, bu konuda dolmuşları örnek gösterdi.
Dolmuşçuluğun nasıl ortaya çıktığına yönelik farklı rivayetler olduğuna değinen Erdoğan, 1929 yılında yaşanan ekonomik buhran döneminde müşteri bulmakta zorlanan bir taksicinin, Cağaloğlu’ndan ilk dolmuşçuluğu başlattığını belirterek, “Aynı yönde giden dört müşterisine, hepsini birlikte taşımayı ve ücreti dörde bölmeyi teklif eder. Nasıl? Tabii şoför akıllı, Türk ya… Müşteriler de akıllı, Türk ya… Böldüler, müşterilerin de kabul etmesi üzerine, işi biraz daha büyütüp, Karaköy iskelesinden sabit bir ücretle Taksim’e müşteri taşımaya başlar. Böylece bu iş tutar. Giderek yaygınlaşır, işte sana dolmuş.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, arabalı vapurların da bir girişimcilik örneği ve “Türk icadı” olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:
“Osmanlı döneminde Şirket-i Hayriye’ye yönetici olarak atanan Hüseyin Haki Efendi, diğer pek çok yeniliğin yanı sıra yolcuları ve arabaları birlikte karşıya taşıyacak bir vapur projesi geliştirir. Rahmetli babam da Şirket-i Hayriye’de çalışmıştır. Bu vapuru inşa ettirmek istediği İngilizler konuyu anlayamadığı için, şirketinin baş mimarını Londra’ya gönderip, ne istediğini tarif ettirmek zorunda kalır. Çünkü o tarihte Londra’da karşıdan karşıya nehir ve deniz ulaşımı, iki kıyı arasında halatla veya zincirle çekilen sallar vasıtasıyla yapılmaktadır. Bu örnekleri artırmak mümkündür. Önemli olan ihtiyacı tespit etmek ve buna pratik, uygulanabilir, uygun maliyetli, sürdürülebilir bir çözüm bulmaktır. Bizim insanımız öyle zor şartlarda, öyle imkansızlıklar içinde, öyle pratik çözümler üretiyor ki bunların ticari boyuta taşınamıyor olması, gerçekten akıl alır gibi değildir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sistem bu şekilde devam ettiği müddetçe yeni Suriyeler, yeni Arakanlar, yeni Ruandalar, Bosna’da olduğu gibi yeni soykırımların yaşanmaya devam edeceğini ve korkularının da bu olduğunu söyledi.
Bugün yaşananların sadece bir sonuç olduğunu vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Asıl sorun sistemin kendisidir. Sistemi kendi emelleri doğrultusunda iğfal edenlerdir. Bizim itirazlarımızın tepki çekmesinin, birilerinin konforunu bozmasının yegane sebebi de budur. Amerika’nın Kudüs’le ilgili kararının bizim nazarımızda hiçbir hükmü, hiçbir geçerliliği yoktur. Kudüs, senelerdir Filistinlilere devlet terörü uygulayan bir ülkenin insafına terk edilemez. İşte sizlere Filistin haritalarını gösterdim. Nerelerden nereye geldik. Bunu ancak işgalciler yapar. Devlet terörü estirenler yapar. Kudüs’ün kaderi 1967’den beri hiçbir hukuk, ahlak tanımadan Filistinlilerin topraklarını gasbeden işgalci bir devletin ellerine bırakılamaz. Bunun adı kuzuyu vahşi bir kurda teslim etmek olur. Kudüs bizim göz bebeğimizdir. Kudüs bizim ilk kıblemizdir. Kudüs bizim için bir kırmızı çizgidir, bu böyle bilinsin. Hatta 1,7 milyarlık İslam aleminin kırmızı çizgisidir. Yüreğimizin bir parçası, Mekke ve Medine ne ise diğer yarısı da Kudüs’tür. Alınan karar tam anlamıyla bir provokasyondur ve bu öyle bir provokasyon ki, bu provokasyonun arkasında Evangelistler var. Bunu bizzat zaten sayın Başkandan dinlemiş birisiyim süreci biliyorum. Açık söylüyorum. Müslümanlar gibi Hristiyanların da Kudüs üzerindeki haklarını ayaklar altına alan bu karara biz asla rıza göstermeyeceğiz.”
BİZ ASLA IRKÇI DEĞİLİZ, OLAMAYIZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13 Aralık Çarşamba günü İstanbul’a tüm İslam dünyası ve Hristiyan dünyasından da davetler yaptığını belirterek, İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Liderler Zirvesi’ni burada toplayacaklarını kaydetti.
Erdoğan, buradan dünyaya bir sonuç bildirgesiyle açıklamalarını yapacaklarını belirterek, “Hukuk ve meşruiyet mücadelesini sürdüreceğiz. Tabii ki bütün bunları yaparken de hukuki süreci yine aynı şekilde dikkatlice takip edeceğiz. Bu toplantıda İslam dünyasının liderleriyle tek ses, tek vücut olarak tepkimizi ortaya koyacak, Kudüs’ün statüsünün korunması noktasında ne gibi adımlar atabileceğimize karar vereceğiz. Gerek İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı olarak şahsım, Arap Ligi Başkanı olarak Ürdün Kralı 2. Abdullah birlikte biliyorsunuz hafta başı burada da, Ankara’da bir karar almıştık. Yine Çarşamba günü birlikte buradan mesajlarımızı vereceğiz.” diye konuştu.
Zirvenin ve orada sergilenecek vahdet tablosunun birilerine gerekli mesajı vereceğine inandığını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
“Yol erkenken dönmek lazım. Bu süreçte bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Müslümanlar sonuna kadar haklı oldukları böylesi bir meselede kışkırtmalara gelerek, işgalcilere malzeme vermemelidir. Buna da dikkat edeceğiz. Tepkimizi gösterirken hukuktan, suhuletten ve demokrasiden kesinlikle ayrılmamalıyız. Biz asla ırkçı değiliz, olamayız. Biz asla ayrımcı olamayız. Biz asla tek bir masumun saçının teline dahi zarar vermeye veya bu yola gitmeye tevessül edemeyiz. Aksi takdirde mücadele ettiğimiz zalimlerden bizim ne farkımız kalır. Kudüs’teki gelişmelerin incittiği, öfkelendirdiği, hayal kırıklığına uğrattığı tüm kardeşlerimi bu konuda dikkatli olmaya davet ediyorum.”
Erdoğan, Anadolu’daki sanayi bölgelerinde her biri birer inovasyon örneği nice çalışma ve nice ürünün, atölyelerin dört duvarı arasında heba olup gittiğini anlattı.
Her biri birer girişimci örneği olan nice insanın da bulunduğunu dile getiren Erdoğan, “Peki sorun ne? Sorun, bu işleri bireysel düzeyde bırakarak kurumsal hale getiremiyor olmamızdır.” diye konuştu.
İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy’un “Bir baksana gökler uyanık, yer uyanıktır. Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır” dizesini hatırlatan Erdoğan, dünyada bu işler nasıl yapılıyorsa kendilerinin de öyle yapması gerektiğini aktardı.
Ekonomide bir “Çin devriminden” söz edildiğini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
“Önce en basit, en ilkel haliyle üretime, işe başladılar, sonra kuvvetli esinlenmeyle de olsa tasarım aşamasına geçtiler. Şimdi artık çok daha farklı bir noktaya doğru gidiyor. Bizim ne üretimle ne tasarımla ne yenilikçilikle ne de girişimcilikle bir sıkıntımız yok. Rabbim millet olarak hepsini de bize, bu millete, bu gençliğe ziyadesiyle lütfetmiştir. Şimdi artık bunları kuvveden fiile geçirme zamanıdır. Türkiye, orta gelir tuzağından ancak bu şekilde kurtulabilir. Bizim yerimiz gelişmekte olan ülkeler değil, gelişmiş ülkeler sınıfıdır. Türkiye, adeta dünyanın kalbi olan bir coğrafyada, istikrar, güven ve umut abidesi olarak yükseliyor. Sadece kendi insanımız değil bölgemiz ve dünyadaki yüz milyonlarca mazlum gözlerini ülkemize kilitlemiş durumdadır.”
UMUT TÜRKİYE
Yunanistan’a yaptığı ziyareti hatırlatarak Atina’nın ardından geçtiği Gümülcine’deki izlenimlerini de aktaran Erdoğan, “150 bine yakın soydaşımızın olduğu Gümülcine’deki kardeşlerimizin, soydaşlarımızın hele hele o annelerin gözyaşlarını bizzat yerinde tespit ettim.” dedi.
“Umut neresi? Umut, Türkiye. Böyle bakıyorlar” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin sendelemesinin, gözlerini ve gönüllerini Türkiye’ye kilitlemiş olanların da sendelemesi anlamına geldiğini belirterek, şunları kaydetti:
“Düşünün 65 yıl önce Celal Bayar, cumhurbaşkanı olarak oraya gitmiş ve onun adına orada bir okul yapılmış ve daha sonra Celal Bayar ismine dahi tahammül edememişler, şu anda Celal Bayar ismini kazımışlar. Böyle bir şey olabilir mi? Bu tahammülsüzlük niye? İskeçe’de adeta okul yok. Harabe halinde. ‘Gelin biz size burada ne kadar okul yapmak istiyorsanız o kadar okul yaptıralım’… Yunan yönetimine söyledim. Bizim böyle bir sıkıntımız yok. Restorasyonsa restorasyon. Hiç endişemiz yok, sıkıntımız yok. Çünkü biz şuna inandık: ‘Düşüncesine inanan, düşünce hürriyetinden korkmaz. İnancına güvenen inanç hürriyetinden korkmaz.’ Dünyaya böyle bakmamız lazım.”
Türkiye’nin zayıflamasının Filistin’in, Kudüs’ün, Suriye’nin, Irak’ın umudunu kaybetmesi hatta parçalanması demek olduğunu kaydeden Erdoğan, ABD’nin Kudüs’ü başkent olarak tanıma kararına şu sözlerle değindi:
“Birkaç gün önce Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ın yaptığı o talihsiz açıklama bu gerçeği bir kez daha tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Amerika’nın aldığı karar ne uluslararası hukukla ne vicdanla ne adaletle ne de bölgenin gerçekleriyle asla bağdaşmıyor. Bu açıklama en büyük darbeyi Amerika’nın da üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine vurmuştur. -Bakın burası çok önemli gençler, tarih dünde kalırsa yazık, tarihi geleceğe taşımak çok önemli- Amerika’nın da altında imzasının olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1980 yılında aldığı 478 sayılı kararını son açıklamayla Amerika yok saymıştır. Böyle bir şey olabilir mi? Altında imzan var ve bugüne gelmiş bu iş, şimdi ise sen bu imzayı inkar ediyorsun. Güvenlik Konseyinin daimi üyelerinin dahi dikkate almadığı, itibar etmediği bir Birleşmiş Milletlerin diğer ülkeler nezdinde itibarı ve inandırıcılığı olamaz. Hiç kimse hukukun üstünde değildir. Hiçbir ülke pazusuna güvenerek uluslararası hukuku yok sayamaz. Hele hele milyarlarca insanın kaderini etkileyecek böylesi hassas bir meselede hoyratça davranamaz.”
Tarihi kayıtlarla Filistin haritalarını göstererek konuşmasını sürdüren Erdoğan, 1947 yılındaki Filistin haritasını göstererek Filistin’in paylaşımının ardından İsrail’e yarıdan fazla toprak verildiğini aktardı. Daha sonra Filistin’in adeta lime lime edildiğini, İsrail’in o bölgenin tamamını işgal ettiğini dile getiren Erdoğan, “Değerli gençler, değerli kardeşlerim, İsrail bir işgal devletidir ve şu anda polisiyle, bütün oradaki gençleri, çocukları adeta terör estirerek vuruyorlar. F16’larıyla Gazze’ye saldırıyorlar. Bir taraftan Filistin’e saldırıyorlar. Niye? ‘Ben güçlüyüm.’ Şunu açık ve net söylüyorum, güçlü olmak haklı olmak anlamına gelmez. Haklı olan güçlüdür. Bunu böyle bilelim. Bu karar bir defa bölgeyi ciddi manada tahrik ve tahrip etmektedir. Kağıt üstünde küresel adalet, güvenlik ve istikrarı sağlamakla görevli bir yapının bizzat kendi üyeleri tarafından itibarsızlaştırıldığını görüyoruz.”
DÜNYA 5’TEN BÜYÜKTÜR DEMEMİZİN SEBEBİ İŞTE BU ORMAN KANUNU DÜZENİNE RIZA GÖSTERMEMEMİZDİR
İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı olarak liderlerle görüştüğünü kaydeden Erdoğan, “Bugün de Sayın Macron ile görüşme yaptım. Azerbaycan’la görüşme yaptım, Kazakistan’la görüşme yaptım. Bütün bu görüşmelerimi devam ettiriyorum. Yunanistan’dan aynı şekilde Sayın Papa’yla görüşme yaptım.” dedi.
Bu sorunun sadece Türkiye’nin, Müslümanların sorunu olmadığını dile getiren Erdoğan, “Burada aynı zamanda Hristiyanların bizim olduğu kadar sorunu var. Yine bugün Lübnan’ın Cumhurbaşkanı Hristiyandır, onunla da görüştüm, o da aynı sıkıntıyı dile getirdi. Bütün bu gerçekler ortadayken hatta hatta biliyorsunuz bir kısım Yahudiler de bundan rahatsız. Böyle tablo karşısında şu anda Trump, ‘Ben yaptım oldu.’ anlayışıyla bir yere gitmek istiyor. Dünyayı yönetmek bu kadar -kusura bakmayın- kolay değil. Güçlü olmak size bu hakkı vermez. Hele hele büyük ülkelerin liderleri buradan sesleniyorum, dünyada çatışmakla değil barıştırmakla görevlidir. Bunu yapması lazım.” değerlendirmesini yaptı.
Bu çifte standartla ilk kez yüzleşmediklerini, Suriye’den Irak’a, Afganistan’dan Arakan’a, Afrika’daki vahşi soykırımlara kadar dünyanın birçok bölgesinde aynı manzaralara şahit olduklarını ifade eden Erdoğan, birilerinin keyfi için on milyonlarca insanın evinden, yurdundan hatta canından olduğunu söyledi.
Erdoğan, “Birileri karar almadı veya aldıkları kararları son açıklamada olduğu gibi kendileri çiğnediği için insanlar ölüyor, topraklar gasp ediliyor. Her fırsatta söylediğim gibi dünya 5’ten büyüktür dememizin sebebi işte bu orman kanunu düzenine rıza göstermememizdir. Haklının değil sadece güçlü olanın borusunun öttüğü bir yapının adalet, istikrar ve barış üretmesi mümkün değildir.” diye konuştu.
Erdoğan, Türkiye İnovasyon ve Girişimcilim Haftası’nın ülke için hayırlı neticeler doğurmasını temenni ederek, bu önemli programın icrasında emeği olan herkese gönülden teşekkürlerini sundu.