Darbeyi Türkiye’ye vurmak istiyorlar
Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Bölgedeki son demokrasi ve istikrar kalesi olarak Türkiye’yi sarsarlarsa ‘bir daha bölgeden ümit çıkmaz, hatta İslam dünyasında bir daha ümit ve başarı hikayesi yazılamaz’ diye nihai darbeyi Türkiye’ye vurmak istiyorlar” dedi.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Bölgedeki son demokrasi, istikrar ve kalkınma kalesi olarak Türkiye’yi sarsarlarsa ‘bir daha bölgeden ümit çıkmaz, hatta İslam dünyasında bir daha ümit ve başarı hikayesi yazılamaz’ diye nihai darbeyi Türkiye’ye vurmak istiyorlar” dedi.
Davutoğlu, TVNET’teki özel yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
“Terörle mücadeleye, 1 Kasım seçimlerinden sonra aynı hızla devam edilecek mi?” sorusu üzerine Davutoğlu, AK Parti iktidar olursa terörle mücadelenin kesinlikle süreceğini söyledi.
“Her ne surette olursa olsun, bütün bu silahlı yapılar dağılana ve şehirlerin üzerinde hiçbir baskı olmayana kadar terörle mücadelenin süreceğini” vurgulayan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çünkü biz her yöntemi, her yolu denedik fakat özellikle de Suriye ve Irak’taki gelişmeler ve uluslararası bazı mihrakların yönlendirmeleriyle terör örgütü PKK ve ayrıca DEAŞ terör örgütü Türkiye’yi zayıflatma yönünde bir hamle yaptılar. Özellikle 7 Haziran’dan sonra hani beden biraz zayıf düşerse bir anda mikroplar, virüsler türer ya da ben sık kullanıyorum bu günlerde puslu havayı çakallar sever diye… Bir puslu hava gördüler ya ‘Türkiye’nin bedeni biraz zayıf düştü’ dedi birileri ve terör virüsünü tekrar bedenimize sokmaya çalıştılar. O zaman bizim yapacağımız şey açık; bedenimizi demokrasiyle, seçimle kuvvetlendireceğiz. Yine yapacağımız şey açık, virüslere savaş ilan ettik. Onlar madem bizim bedenimizi zaafa düşürmek istiyor, o zaman biz onlara karşı virüsleri gerektiğinde etkisiz kılacak her türlü tedbiri alırız. Dolayısıyla 1 Kasım’la, terörle mücadele bağlamında 31 Ekim ile 2 Kasım arasında bir fark olmayacak.”
Türkiye’de terörü meşrulaştıran yapılarla nasıl mücadele edileceğine yönelik soruya Davutoğlu, “Onlarla demokratik şartlarda mücadele edeceğiz. Terör silah unsurunu terk ederse, zaten bunların dayandığı en büyük destek zaten kendileri de ‘Biz sırtımızı dağa verdik’ dedikleri için, onlar da zayıflayacaktır. Ama Türkiye’de her türlü aykırı fikir tartışılabilir, gündeme gelebilir, her türlü aykırı fikir için dahi parti kurulabilir. Biz onlarla demokratik şartlarda siyasi mücadelemizi sürdürürüz. Hukuki olarak suç teşkil eden bir husus varsa, demokratik hukuk kuralları içinde onun gereği yapılır” yanıtını verdi.
“Dış politikayı gündemin ana maddelerinden biri olmaktan çıkarmadık”
“Coğrafyada güçlü bir Türkiye var. Türkiye bundan birkaç sene öncesine kadar bölgeye çok güçlü pozitif sinyaller gönderdi ama tam tersine bir süreç işledi. Tek başına iktidar olduğunuzda AK Parti’nin birinci gündem maddesi olarak bu konuya eğilmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?” sorusu üzerine Davutoğlu, şunları söyledi:
“Bu konu zaten hep gündemimizde. Artık Türkiye’de iç politikayla dış politikanın birbirinden ayrıştırılamadığı, birbirini yoğun şekilde etkilediği bir dönem yaşıyoruz. Hiçbir zaman dış politikayı gündemin ana maddelerinden biri olmaktan çıkarmadık. Türkiye’nin diğer ülkelerden farkı şu, Türkiye bütün bu sıcak bölgelere en yakın olan tek demokratik ve ekonomik kalkınma gerçekleştiren tek ülke. Ekonomik kalkınmamız ve demokrasimiz… İkisinin aynı anda sürdürüleblir olması için bizim bu dışarıdan gelen etkiyi minimize etmemiz ve içeriden dışarıya pozitif bir etki kurmamız lazım. Bunu biz geçmişte yaptık.
Arap Baharı öncesinde var olan rejimleri tasvip etmiyorduk. Suriye rejimini yine tasvip etmiyorduk ama meşruiyetini tartışmıyorduk ve mükemmel ilişkiler kurmak suretiyle, Lübnan, Suriye ve Ürdün ile Dörtlü Levant Bölgesi, açık pazar kuruyorduk. Arap Baharı dalgasından 3-4 ay önce Lazkiye’de bu dört ülkenin bir araya gelmesi yönünde prensip kararına varmıştık. Dört ülkenin ticaret, kültür ve turizm bakanları toplanıyordu. Yeni bir dalga oluşmuştu. Arap Baharı aslında darbeyi katlayarak arttırabilirdi. Eğer bu ülkeler kademeli şekilde demokrasiye geçselerdi, halklar arasında bugün çatışarak ayrışan kimliklerin yerini, Ortadoğu’nun ortak kader bilinci üzerinde birbirleriyle tanışarak, bütünleşerek yürüyen kitleler oluşturacaktı. Ama buna izin vermediler ve bilinçli yaptılar.”
“Arap Baharı’nı harekete geçiren Türkiye’nin başarı hikayesiydi”
Mısır Darbesi ile rüzgarın tersine çevrildiğini, kitlelerin Ortadoğu’da demokrasi ve kalkınma bir arada olabileceği ümidinin kırıldığını dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Arap Baharı’nı zaten harekete geçiren Türkiye’nin başarı hikayesiydi. Mısır’da demokrasi yerleşseydi, Suriye’de bugün Esad yerinde kalamazdı. Mısır, Arap dünyasının aynasıdır. Arap milliyetçiliği de Arap Baharı da Mısır’da doğdu. Arap Baharı’nı Mısır’da öldürdüler, diğer ülkeler de bundan etkilendi. Türkiye demokrasi ve kalkınma üzerinden bölgeyi etkilerken, Arap Baharı buna ivme katacakken, birileri burada oluşacak büyük potansiyeli gördüğü için işi tersine çevirip, oralardaki kaosu Türkiye’ye getirme çabası içine girdiler.
Bölgedeki son demokrasi, istikrar ve kalkınma kalesi olarak Türkiye’yi sarsarlarsa bir daha bölgeden ümit çıkmaz, hatta İslam dünyasında bir daha ümit ve başarı hikayesi yazılamaz diye nihai darbeyi Türkiye’ye vurmak istiyorlar. Mısır darbesinin olduğu dönemde, Türkiye’de de Gezi provokasyonu yapıldı. O günden bugüne Türkiye de saldırı altında, Ortadoğu’daki demokrasi rüzgarları da saldırı altında ve direniyoruz biz buna. AK Parti’ye düşmanlığın sebebi, bu direnci göstermemiz. Teslim olsaydık, ‘Ne yapalım Müslümanlar demokrasiyle yaşayamazlar, Müslümanlar geri kalmış, Ortadoğu geri kalmış bir bölge, biz de bunu kabullendik’ deseydik, AK Parti’yi belki göğe çıkarırlardı. Ama biz direndik, direniyoruz, direneceğiz. Bizim buradaki direncimiz sadece kendimizle ilgili bir direnç değil, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkas halklarının hepsiyle ilgili bir direnç. Bizi bu anlamda sarsamadıkları için telaşa kapıldılar.”
Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“2013’ün mayıs ayında Çözüm Süreci devam ederken, silahlar bırakılacaktı, IMF’ye borcumuzu ödemişiz, dünyanın en büyük havalimanının ihalesi yapılmış, 3. köprü… Böyle bir tablodan Mısır Darbesi ile eş zamanlı olarak Türkiye’de de bir türbülans oluşturmaya çalıştılar. Çözüm Süreci’nde muhatap olan HDP, birden en katı AK Parti karşıtı olarak karşımızda, Paralel ile birlikte aynı safta yer aldı. Bazı think tanklerin kapalı kapılarında neler konuşulduğunu, Demirtaş’ın Amerika’ya gittiğinde kimlerle ne temas yaptığını incelemek lazım, oradaki hangi lobilerle görüştüğünü. Bunları ben söyleyeyim de inceleyenler incelesin. O zaman anlaşılır bizden kimin rahatsız olduğu” şeklinde konuştu.
“1 Kasım dönüm noktası”
“Türkiye’ye karşı bu tazyikte başarılı olabilirlerse sanki 1. Dünya Savaşı’ndan sonraki bölgesel bir çözülme, büyük bir umutsuzluk bölgeye yayılabilir mi?” şeklindeki soru üzerine Davutoğlu, “Biz Sykes-Picot’a meydan okumuştuk, ‘Biz Sykes-Picot’un bekçisi değiliz’ diye. Sykes-Picot kötü bir anlaşmaydı ve bizim ayağımızda bir prangadır. Bizi Ortadoğu’dan ayıran, Ortadoğu halklarını birbirinden ayıran anlaşmaydı” diye konuştu.
Arap Baharı’nın, bu anlaşmayı demokrasi ve barışçıl yollardan kaldıracak bir özgürlük rüzgarı olduğunu vurgulayan Davutoğlu, “Şimdi onlarsa Sykes-Picot’u da değiştirip, daha küçük parçalara bölmeye çalışıyorlar. Biz Sykes-Picot’u değiştirip, daha bütünlüklü bir Ortadoğu coğrafyası çıkarmaya çalışıyoruz, onlar Sykes-Picot’ta böldükleri yetmezmiş gibi şimdi bir kez daha bölmeye çalışıyorlar. Bu mücadele sürecek. Büyük bir mücadele içindeyiz. Onun için de 1 Kasım dönüm noktası” ifadesini kullandı.
Başbakan Davutoğlu, “Vatan savunması gibi bir şey” şeklindeki yorumun üzerine, “Vatan savunması, coğrafya savunması…” değerlendirmesinde bulundu.
“İran özellikle batıyla anlaşmalardan sonra ciddi şekilde bölgede jeopolitik atılıma gitti. İkincisi Ukrayna ve Kırım’dan sonra Putin Rusyasının aktif bir şekilde Ortadoğu’ya ve Suriye’ye müdahil olduğunu görüyoruz. İran-Rusya aksı Arap Baharı’na karşı devrime benzer bir askeri harekat başlattı. Burada nereye varabiliriz?” sorusu üzerine Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Bu büyük bir başarı gibi yansıtılıyor aslında Rusya ve İran açısından. Ama madalyonun başka bir yönü var. Bu aynı zamanda Esad’ın iflasıdır. Neden iflası? Eğer Esad kendi ülkesinde meşru güçleriyle ülkeyi kontrol edebilseydi İran ya da Rusya’ya ihtiyaç yoktu. Esad, ülkesini gayri meşru güçlerle kontrol edebilseydi, yani halkına zulüm eden yapılarla kontrol edebilseydi yine ihtiyaç hissetmezdi. Rusya’nın gelişi bir güç değil, zaafın eseri. Esad bunlarla ayakta duramadı. Sonra İran, Hizbullah’ı gönderdi. Hizbullah da çözüm olmadı. Sonra İran’dan, Irak’tan Şii milisleri gönderdi, Devrim Muhafızları’nı gönderdi onlar da başarılı olamadı. En sonunda Rusya geldi. Rusya’nın gelmiş olması başarının işareti değil. Nitekim, Rusya’nın gelerek yaptıkları operasyonun yüzde 90’ı Özgür Suriye Ordusu’na. Ama Rusya da biliyor ki zalim bir yönetime karşı ayağa kalkmış bir halkı, bastırabilmek mümkün değildir. Nitekim Rusya dün Özgür Suriye Ordusu ile iş birliği yapabileceğini söyledi. Çünkü gördüler ki bunun bu şekilde yürümesi mümkün değil. Ülkenin sadece yüzde 14’ünü kontrol altında tutan bir diktatör üzerinden bir ülkede düzen gelmeyeceğini en iyi Rusya bilir.”
“Merkel’in ziyareti son derece başarılı geçti”
Başbakan Davutloğlu, “Suriyeli mültecilerin Türkiye’den Avrupa’ya yönelmeleri Avrupa’yı çok ciddi anlamda tedirgin etmişe benziyor. Bir de Merkel’in Türkiye ziyareti öncesi bazı aydınlar bir metne imza attılar. Türkiye’yi şikayet ettiler. Bu iki konudaki yorumunuz nedir?” şeklindeki soruya ise şöyle yanıt verdi:
“Onların içinde yabancı aydınlar da Türk aydınlar da oldu. Bir kısım tanıdığım geçmişte beraber olduğumuz kişiler. Doğrusu bunu çok ciddi bir kompleksin işareti olarak değerlendiriyorum. Yani Merkel Türkiye’ye gelecek, öyle bir şey var ki Merkel Türkiye’ye gelmezse veya Türkiye’yi ziyaret olmazsa Türkiye yalnızlaşmış oluyor. Gelirse Türkiye’ye destek vermiş olmakla onlar suçlu oluyor. Çok açık ortaya çıkan şey şu; bütün bu son trafik Türkiye’yi yalnızlaştırmak… Bu ortaya çıkıyor. Türkiye ardı ardına üst düzey ziyaretlere muhatap oluyorsa bütün bu sorunların çözümünde Türkiye’nin taşıdığı bu önemi bütün dünya fark ediyor da bizim aydınlarımızdaki AK Parti düşmanlığı öylesine gözlerini karartıyor ki bu kadar berrak olan bir hususu göremiyorlar. Ben onlar adına bunu gerçekten hem aydın objektifliği açısından büyük bir zaaf olarak görüyorum hem de etik olarak bunu savunmalarını bu ülkeye aidiyetleri bağlamında da çok ciddi bir zaaf olarak değerlendiriyorum.”
Merkel’in ziyaretinin son derece başarılı geçtiğini ve birçok konuda mutabık kaldıklarını aktaran Davutoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Zaten basın toplantısında da bunları açıkladık. Özellikle mülteciler konusunda külfet paylaşımı ve geri kabul anlaşmasıyla schengen, aynı anda vize muafiyetinin devreye girmesi gibi hususlarda çok ciddi mesafeler aldık. Türkiye bilinsin ki zor bir coğrafyada. Ama bu zor coğrafya aynı zamanda bir önemli değerdir, bir fırsattır. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirecek, şu ana kadar değerlendirmiş ve bundan sonra da değerlendirecek olan AK Parti’dir. Çünkü AK Parti bünyesinde sadece Türkiye’deki her kesimi barındırmıyor. Çevre bölgelerdeki her unsuru da bünyesinde barındırıyor. Bu bakımdan inşallah 2 Kasım ile birlikte tek başına AK Parti iktidarının devamında bölgenin makus talihini değiştirecek yeni hamlelerin önü açılır.”
Davutoğlu, öyle bir tablo ile karşı karşıya olduklarını belirterek, “Bazı siyasi partiler, terör çevreleri ne derseniz deyin, Türkiye için neyi istediklerini söylemiyorlar. Neyi istemediklerini söylüyorlar. O da AK Parti” değerlendirmesinde bulundu.
Onları bir araya getiren hususun, pozitif bir mutabakatla Türkiye’yi birlikte bir vizyona taşıma hususu olmadığını ifade eden Davutoğlu, bir araya getirdikleri hususun negatif bir misyonla AK Parti’den kurtulmak olduğunu anlattı.
Bunun yolunun seçime girmek olduğunu dile getiren Davutoğlu, “AK Parti bir parti. Kurtulmanın yolu, eğer bizden böyle bir şeyse. Millet karar verir, millete gidersiniz. Ama öyle bir tablo doğdu ki bunların hepsinin kendi derebeylikleri vardı. PKK’nın bir derebeyliği var kendince, güç birimi anlamında söylüyorum Kuzey Irak’ta. Paralel Yapı’nın bürokrasi içinde kendi içinde bir derebeyliği kurma çabası vardı. CHP’nin belli toplumsal kesimleri üzerine, MHP’nin başka şekilde. AK Parti’nin mevcudiyeti 2002’den beri bütün bu güç odaklarını zayıflattı ve geriye sadece milli irade ve seçimle şekillenen güç kaldı. Bunlarda tek başına iktidara gelme ümitleri olmayan partiler, yapılar oldukları için bir araya gelerek AK Parti’den kurtulurlarsa geride kalan gücü paylaşmayı düşünüyorlar. Herkes pastadan pay alacak” diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, çözüm sürecini en sert şekilde eleştiren Paralel Yapı’nın şimdi her yerde “HDP’ye oy verin” diye kampanya yürüttüğünü söyledi.
“Allah rızasını kullanarak kandırdığı kitleleri, oya teşvik edebiliyor”
Diyarbakır’da Hazreti Peygamber’e yapılan hakareti anımsatan Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Bu Danimarkalı bir karikatürcü bunu yaptığında, Diyarbakır halkı, milyonlarca Diyarbakırlı, milyonu aşkın bir kabalıkla Danimarka’yı telin etmişti. Şimdi Diyarbakır halkına sesleniyorum. Kimin yaptığı önemli değil ki Hazreti Peygamber’e hakaret önemli. Diyarbakırlı kardeşim bunu değerlendirecektir ama kendisini ‘İslami cemaat’ demeyeyim artık öyle tanımlayan yapı, bunu hem hazmediyor hem ilişkiye geçiyor hem de ‘Bunlara oy verin’ diye, Allah rızasını kullanarak kandırdığı kitleleri, oya teşvik edebiliyor. Hepsinin anlattığı tek şey var AK Parti’nin zayıflığı. AK Parti zayıflarsa, tek başına iktidara gelemezse kendileri için kullandıkları büyük yapıların doğacağına inanıyorlar. Biz de bunun için ‘AK Parti tek başına iktidara gelmeli’ diyoruz.”
Davutoğlu, bunu kamuoyunun da anladığını belirterek, negatif bir gündemle kampanya yürütmediklerini vurguladı.
Kampanyalarında diğer partilere atfı gerekli olmadıkça yapmadığını dile getiren Davutoğlu, “Terörle mücadele bağlamında yaptım. Türkiye’nin 7 Haziran sonrasında yaşadıkları bağlamında yaptım ama konuşmalarımızın büyük bir kısmı, halkımıza vaatlerimiz. Gençlere, işçilere, çiftçilere, emeklilere, herkese ve vizyon olarak nasıl bir Türkiye’yi öngördüğümüz, nasıl bir Türkiye’yi gerçekleştirmeye çalıştığımız” değerlendirmesini yaptı.
“Suç aynı suç, kullanılan araç değişik olabilir”
Davutoğlu, “Paralel Yapı’yla ilgili ulusal tehdit yapı değerlendirilmesi yapıldığı ve gelinen noktada bunun ulusal tehdit olma potansiyeli zayıflatıldı diyebilir miyiz?” sorusu üzerine, bunun ciddi ölçüde zayıflatıldığını söyledi.
Başbakan Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Tehdit olma niteliği nereden geliyordu? Dini, seküler kim olursa olsun sivil toplum faaliyeti yapar. Türkiye demokratik bir ülke. Sivil toplum çalışmalarıyla istediği faaliyeti yapabilir ama şunu yapamaz. Sivil toplum faaliyeti görünümü altında seçime girmeden, halka hesap vermeden bürokrasiye sızarak, bürokrasi üzerinden gücü, güç kullanımını meşruiyet dahilinde kendi eline alamaz. Orada işte kırmızı çizginin geçildiği yer orası. Ne yaptılar. Poliste örgütlendiler, yargıda örgütlendiler ve bu yolla bürokrasinin diğer kanallarında da örgütlenerek, yavaş yavaş bürokrasi üzerinden devleti kontrol etmeye çalıştılar. Bunu eskiden askerin içindeki cuntalar yapardı ya da 28 Şubat’ta brifinglerle yapılırdı. Şimdi fetvalarla neredeyse yapılmaya kalkışıldı. Suç aynı suç, kullanılan araç değişik olabilir. Bizim de buna karşı tutumumuz şu oldu. Sivil toplumsan, sivil toplumluğunu bileceksin, dini cemaatsen dini cemaat olduğunu bileceksin. Hiç kimse sana karşı bir şey yapamaz. Başka topluluklar, dernekler vesaire ama bu alana giremezsin.”
7 Haziran’dan önce yaklaşık 81 ilde 110 miting yaptığını ifade eden Davutoğlu, İstanbul’un da 30 ilçesinde miting düzenlediğini hatırlattı.
Toplamda 120 mitingi geçen sefer yaptığını, şimdiye kadar da 20’ye yakın miting düzenlediğini anlatan Davutoğlu, son bir yıl içinde 60 vilayete gittiğini ifade etti.
Davutoğlu, “Gaziantep’te hatırlattılar 4. gelişimdi, Van 5. gidişimdi. Bir yıl içinde bunlar. Ben bu kadar dolaşacağım, bu bizim vazifemiz. Emek sarf edeceğiz ama onlar başbakanlık bürokrasisini, dışişleri bürokrasisini, İçişleri Bakanlığı bürokrasisine sızacaklar ve benim hesap vereceğim konuda benden önce karar alıp uygulayabilecekler ya da daha önceki Başbakanımız Sayın Cumhurbaşkanımızın odasını dinleyecekler. Bu yetkiyi nereden alıyorsunuz? Yetkisiz bir şey” diye konuştu.
“HDP’nin oy artışında Paralel Yapı’nın etkisi açık bir şekilde var”
Bürokrasinin seçilmiş siyasi otoritenin emrinde olacağını dile getiren Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Beğenmeyebilir o siyasi otoritenin tercihlerini. Beğenmediği halde talimat neyse onu yapar, daha da beğenmiyorsa istifa eder. Bürokrasi karar veremez, bürokrasi tayin edemez, bürokrasi devlet geleneği içinde meşru siyasi otoritenin emrini uygular. Burada doğan bir ayrışma. Bu güç ellerinden şu anda bürokraside etkinlikleri bakımından büyük ölçüde gitti. Toplumsal kabul bakımından, meşruiyet bakımından gitti. Eskisi gibi himmet toplantıları yapıp Allah rızası için kandırabilecekleri bir ortam yok. Maskeler bu anlamda düştü. Gerektiğinde en zor ve en çirkin işleri sırf AK Parti’den veya kendileri gibi düşünmeyenlerden, etkisini kırmak için düşünmeyenleri ne kadar çirkin işleri yapabileceklerini herkes görüyor. Şu tehdit her zaman var. Bu yapılar bir virüs gibi bedene yayılmışsa, etrafa yayılmaları her zaman risk taşır.”
Başbakan Davutoğlu, bunun ilacının ise daha çok demokrasi, daha çok şeffaflık olduğunu vurguladı.
Davutoğlu, “Geçen sefer HDP’ye oy verdiler. HDP’nin yüzde 9,5’tan yüzde 12’ye çıkmasını, aşmasını sağladılar. Bu yolla da AK Parti’yi zayıflatmış kendilerince görünebilirler ama bu negatif bir şey. Topluma pozitif ne sunuyorsunuz? HDP’nin oy artışında Paralel Yapı’nın etkisi açık bir şekilde var. Alanda da ‘HDP’ye oy verin’ diye kampanyalar yürütüldü. Herkes herkesi, istediği partiyi destekleyebilir buna karşı değilim ama bu kesimin tabanı bunu gördü. Şu anda fark etti mi? Güçleri azaldı mı? En önemli güç azalmasının sebebi meşruiyet kaybıdır. Halk nezdinde, hatta kendi taban nezdindeki meşruiyet büyük ölçüde kalmadı” dedi.
İçerideki kayıptan bunun dışarıda Türkiye aleyhine dönüştürüldüğü yönündeki soru üzerine Davutoğlu, bunun çok utanç verici olduğunu söyledi.
Davutoğlu, 28 Şubat’ta sayısız uluslararası kongreye katıldığını, hiçbir yerde ülkesini kötülemediğini, ülke içinde mücadelesini verdiğini aktardı.
Dışarıda ülkesi için bir şey söylememenin kendileri için ahlaki bir ilke haline geldiğine vurgu yapan Davutoğlu, “O zaman postmodern bir darbe var. Şimdi ise bir şey yok, gelirsin sen de giyersin bizim gibi çizmeni çıkarsın. O vasıfların arkasına saklanılan durumlardan aşikar gelir, parti kurarsın. Keşke bir parti kursalar da boyunun… Ne aldıkları belli” ifadelerini kullandı.
“Devletle ilgili meşruiyet algısı değişmeli”
Seçim beyannamesiyle topluma vaatleri sorulan Davutoğlu, “Toplumun bir anlık resmini yatay olarak kesin ve o toplumun her kesimine bir şey söyledik. Beyannameyi böyle hazırladık. Bir tek kişinin hayatını dikey olarak alın, doğumundan ölümüne demeyeyim. Emekliliğine kadar her aşamasına bir dokunuyorum. Nedir, işçi var, çiftçi var, emekli, esnaf, genç, yaşlı, kadın ve çocuk var. Bunların her birine değeceksiniz. Bir de Mehmet oğlu Ahmet, İbrahim doğdu. Emekliliğe kadar da her aşamasında devlet onun bir yerine dokunmalı ve devletle ilgili meşruiyet algısı değişmeli” diye konuştu.
Davutoğlu, 7 Haziran’da söz verdikleri uygulamalara başladıklarını dile getirerek, “Şunu demedik, ‘Bana oy verirsen uygularız’ demedik. Uygulayabildiklerimizi uygulamaya başladık” dedi.
Doğduğu andan itibaren çocuğa, birinci çocuk için 300, ikinci için 400 ve üçüncü için 600 lira olmak üzere doğum hediyesi verdiklerini ifade eden Davutoğlu, zengin-fakir ayrımı yapılmadan bu hediyenin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkese verildiğini söyledi.
Davutoğlu, “O altını alıp da saklarsa çocuk, anneler, babalar muhafaza edebilir sonuna kadar. Bir ihtiyacı yoksa” ifadelerini kullandı.
Çalışan annelerin mesleklerine devam etmelerini temin etmeleri için doğum izninden sonra ilk çocuk için 2, ikinci çocuk için 4, üçüncü çocuk için ise 6 ay izin vereceklerini anlatan Davutoğlu, annelerin yarı zamanlı çalışıp tam ücret alacaklarını belirtti.
Bütün belediyelerin kreş açacağını bildiren Davutoğlu, öğrencilere okula gittiklerinde bedava kitabı, interneti, laptopları ve akıllı tahtasıyla eğitimi en kaliteli şekilde vereceklerini aktardı.
Gençlere interneti ücretsiz vereceklerini, onlardan pasaport harcı almayacaklarını vurgulayan Davutoğlu, Türk Hava Yolları’nın yurt dışına gidecek gençlere yüzde 25, yurt içi seyahatlerinde ise yüzde 20 indirim yapacağına dikkati çekti.
Ev almak isteyenlere destek
Her bir gence yurt imkanı sağladıklarını, lise eğitimi esnasında her bir öğrencinin spor lisansı alacak kadar bir sporda ihtisaslaşmasını istedikleri kaydeden Davutoğlu, bir müzik aleti icra edecek kadar da uzmanlaşmasını arzuladıklarını dile getirdi.
Öğrencilere müzelerin ücretsiz olacağını, kütüphanelere gidenlere özel teşvik verdiklerini aktaran Davutoğlu, kendi işini kuracak gençlere devletin 50 bin lira para vereceğini ifade etti.
Davutoğlu, “50 bin lirayı alacak yetmiyorsa 100 bin lira alacak o da faizsiz kredi şeklinde. O geri ödemeli. 50 bin lirayı ödemeyecek. Sonra da üç yıl vergi ödemeyecek. Dünyada uygulanan bir şey değil bu. ‘İşe gireceğim’ derse, git, iş bul. İş veren de bize bildirsin. ‘Bir yıllık maaşını biz vereceğiz’ diyoruz. Evlenmek mi istiyor? Anne ya da baba, çeyiz hesabı açarsa 100 bin lira biriktirirsek 20 bin lira da biz vereceğiz. Yüzde 20” şeklinde konuştu.
Ev almak isteyenlere de destek olacaklarını anlatan Davutoğlu, işçilerin asgari ücretlerini bin 300 liraya çıkaracaklarını sözlerine ekledi