“Parlamentoda nefret suçu savunulamaz”
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bazı parti mensupları ve belediye başkanlarının AK Parti prensiplerine uymadığı için Merkez Disiplin Kurulu’na kesin ihraç talebiyle sevk edildiğini anımsatan Ömer Çelik, “Bu çerçevede Adana Ceyhan Belediye Başkanı Alemdar Öztürk, Kahramanmaraş Elbistan Belediye Başkanı Durmuş Küçük, Ankara Ayaş Belediye Başkanı Bülent Taşan, partimiz kurucu üyesi Yaşar Yakış, 22 Mart 2016 tarihli Merkez Disiplin Kurulu toplantısında alınan kararlar doğrultusunda bu şahısların AK Parti’den ihracına karar verilmiştir. Gerekçeli karar 28 Mart 2016 tarihinde ilgililere gönderilecektir.” diye konuştu.
Ömer Çelik şöyle konuştu:
“AK Parti ilkeleri arasında bir makas ortaya çıktığı zaman, bir mesafe ortaya çıktığı zaman AK Parti’nin yetkili kurullarının kuşkusuz buna müdahale edeceğini ve bunun da AK Parti ilkelerini korumak, AK Parti’nin kurucu değerlerini korumak bakımından fevkalade önem verdiğimiz, kıymet verdiğimiz bir husus olduğunun altını çizmek isterim. Biz belli değerler üzerinden siyaset yapan bir partiyiz. Bunlar hem iktidara geldiğimiz süre içerisinde, partinin kurulma sürecinden bugüne kadar kurumsallaşmıştır bu siyasi değerler, hem de parti programında tüzükte belirtilmiştir. Ama yaşanan çeşitli olaylar çerçevesinde de AK Parti’nin hangi duruşlarla, hangi değerlendirmelerle siyaset yaptığı vatandaşlarımızın gözü önünde gerçekleşmektedir. Dolayısıyla hiç kimsenin ben AK Parti’de siyaset yapıyorum diyerek AK Parti ilkeleri karşısında kendisini layüsel hissetmemesi gerekir. Eğer AK Parti’de siyaset yapmakla AK Partili siyaset yapmak arasında bir mesafe ortaya çıkarsa, ilgili kurullarımız devreye girer ve bu değerlendirmeyi yaparlar. Dolayısıyla AK Parti siyasetinin, AK Parti’yi var eden siyasi değerler üzerinden işletilmesi gerektiğinin bir kere daha altını çiziyoruz. Bu kararı sizlerle paylaşmış oldum.”
Türkiye farklı terör örgütlerinin ciddi saldırıları altındadır
“Tabii geçtiğimiz süre içerisinde değerlendirmemiz gereken pek çok konu ortaya çıktı. Öncelikle canımızı çok yakan terör olaylarına muhatap olduk. Türkiye farklı terör örgütlerinin ciddi saldırıları altındadır. Bunun neticesinde de pek çok şehit veriyoruz; bunlar asker, polis, korucu şehitlerimizin her birine Allah’tan rahmet diliyoruz. Bu arada tabii çok büyük acılarla tarihimizin can yakan sayfaları olarak sivil vatandaşlarımızdan da bu terör saldırıları sonucunda pek çok kayıp veriyoruz. Bu şehitlerimize de rahmet diliyoruz, ailelerine taziyelerimizi sunuyoruz.
Türkiye, etrafımızdaki gelişmeler bağlamında ideolojisi farklı, etiketleri farklı, ama hedefleri bir olan birden çok terör örgütünün saldırısı altındadır. Bunlar DAEŞ denilen terör örgütü insanlık tarihinin gördüğü en büyük katliamlara imza atmaktadır. Aynı şekilde PKK terör örgütü, onun Suriye kolu olan PYD-YPG ve aynı şekilde DHKP-C ve benzeri terör örgütleri dört bir koldan Türkiye’yi kuşatmaya çalışmaktadır. Kuşkusuz gördüğümüz tablo bütün bunların Türkiye’de bir istikrarsızlık ortamı yaratmak, bu istikrarsızlık ortamının doğuracağı türbülans içerisinde teröre daha çok alan açmak ve Türkiye’nin kazanımlarını berhava etmeye çalışmak şeklinde çok yönlü bir hedef paketiyle davrandıklarını görüyoruz.
Türkiye’yi içine kapatmak, Türkiye’yi etrafındaki gelişmelerden soyutlamak şeklinde bazı terör eylemleri söz konusu olabiliyor. Aynı şekilde Türkiye’nin içerisinde teröristlere karşı yürütülen güvenlik operasyonlarının engellenmesi şeklinde bazı tablolar ortaya çıkabiliyor, engellenmeye çalışılması şeklinde bazı eylemler ortaya çıkabiliyor. Ama görüldüğü gibi Türkiye burada yekpare bir biçimde bütün bu terörist faaliyetlere karşı dimdik ayakta durmaktadır. Çünkü bunların hedefinin herhangi bir kesimi, herhangi bir toplum kesimini, herhangi bir ideolojik kesimi, herhangi bir kültürel kesimi değil Türkiye’nin tamamını hedef aldığı, Türkiye’nin tamamının huzurunu ve birarada yaşama iradesini yok etmeye çalıştığı, Türkiye’nin ekonomik ve demokratik kazanımlarını yok etmeye çalıştığı açık ve net bir biçimde görülmektedir.
Bu süre içerisinde dünyadaki dostlarımızdan çeşitli kereler bizim yanımızda durmalarını talep ettik. Tabii yanımızda ilkeler çerçevesinde duran ve Türkiye’nin acısını paylaşan, Türkiye’nin kaygılarını paylaşan dünyadaki tüm dostlarımıza bir kere daha teşekkür ediyoruz.
Fakat Türkiye’yi anlamakta zorlanan, terör konusunda çifte standartlı davranan, ilkeler ve prensipler temelinde değil de birtakım çıkarlar temelinde ya da konjonktürel birtakım siyasi hesaplar temelinde bu olaya yaklaşanların geçmişte yapılan hatalardan daha vahim hatalar yaptıklarının da altını çizmek isteriz. Geçmişte konjonktürel değerlendirmelerle ya da birtakım çıkar hesaplarıyla terörist örgütler arasında farklı değerlendirmelerde bulunması, uluslararası güvenliği tehdit eden daha büyük sorunların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Kimi zaman bir devlet diğer devlete karşı belli terörist organizasyonları himaye etmiştir. Ama görülmüştür ki bu himaye eninde sonunda himaye edeni de bir bumerang gibi dönüp tekrar vurmuştur.
Ve sonuç olarak bütün terör örgütlerinin bir safta olduğu, bütün devletlerin bir safta olduğu bir anlayışa kavuşulmadan bu küresel terörle mücadele etmenin imkânı olmadığı, küresel terörü mağlup etmenin imkânının olmadığı görülmektedir. Bu çerçevede baktığımızda bu sadece Ankara-İstanbul meselesi değildir, işte en son Brüksel’de de gerçekleşti. Bu vesileyle bir kere daha Belçika’nın yanında durduğumuzu, bu terör eylemine karşı Belçika yurttaşlarının ve Belçika Hükümetinin acısını paylaştığımızı ifade ediyoruz. Bu terör eylemini gerçekleştirenleri de bir kere daha lanetliyoruz. Bu insanlığın ortak acısıdır; Ankara, İstanbul, Londra, Berlin ya da dünyanın herhangi bir yeri bütün bu terör örgütlerine karşı topyekûn tavır almalıyız. Ama daha önce de söylediğimiz gibi DAEŞ konusunda gösterilen hassasiyetin, özellikle Avrupa’daki bazı dostlarımız, Batı’daki bazı dostlarımız tarafından PKK konusunda gösterilmemesi kuşkusuz açık bir çifte standarttır ve bu zannedilmesin ki DAEŞ konusundaki mücadeleye daha çok yoğunlaşılmasına yol açacak ve bu terör örgütüyle mücadeleyi daha da artıracaktır. Tam tersine siz DAEŞ terör örgütüne yoğunlaşacağız diye, PKK terör örgütünü görmezden geldiğiniz zaman ya da başka bir terör örgütüne karşı hafifletici sebeplerle yaklaştığınız zaman aslında terör örgütleri bileşik kaplar teorisi gibi çalışır, biri hemen diğerinin yardımına koşar, o sizin himayenizde rahat bir şekilde at oynatır ve topyekûn olarak terörün alanının güçlenmesine dönük olarak belli bir işbirliği içerisinde toplumsal barışı ve uluslararası düzeni tehdit ederler.
Dolayısıyla, DAEŞ’le gerçekten mücadele etmek istiyorsa birileri burada ilk önce prensipler konusunda bir karara varmalıdır. Başka terör örgütlerini görmezden gelerek bir başka terör örgütüyle mücadele etmek mümkün değildir. Birisi eğer DAEŞ’le mücadele edeceğim diye PKK’yı görmezden geliyorsa ya da PKK’yla mücadele edeceğim diye DAEŞ’i görmezden geliyorsa bütün bunlar birbiriyle çelişkili tutumlar olur. Türkiye burada belli prensipler temelinde hareket ediyor, biz PKK, DAEŞ ve diğer bütün terör örgütlerine ilkesel yaklaşıyoruz. Bunların ortaya çıkardığı tehdit karşısında bütün dostlarımızı tekrar dayanışmaya çağırıyoruz. Kuşkusuz isterdik ki, İstanbul’daki, Ankara’daki gerçekleşen saldırılara da tıpkı Brüksel’de gerçekleşen saldırılar gibi dünya güçlü bir ses versin. Kuşkusuz bazı kınamalar oluyor, ama bütün dünyanın bir araya geldiği ve bunu topyekûn bir tehdit olarak algıladığı şeklinde mesajın güçlü bir şekilde verilmesi maalesef söz konusu olamıyor. Bu terör örgütlerinin tehdidi altındayken dünyanın çeşitli yerlerinde PKK’nın birtakım organizasyonlar yapmasına, propaganda çadırları kurmasına ya da benzeri faaliyetlerde bulunmasına müsaade edilmesi bir çifte standarttır. Kuşkusuz bu çifte standarttan herkesin her aşamada uzak durması gerekmektedir.”
PYD PKK’nın Suriye’deki simetrisidir aynısıdır
“Bir diğer konuda, PKK ve PYD konusundaki çifte standarttır. Hiçbir şekilde kuşku yoktur ki, PYD PKK’nın Suriye’deki simetrisidir aynısıdır. Dolayısıyla, birilerinin oradaki birtakım konjonktürel planlamalar çerçevesinde DAEŞ’e karşı bu PYD’yi kara gücü gibi kullanmak amacıyla PYD’yi maruz görmesi aslında dediğim gibi onların DAEŞ’le mücadelesine de zarar verecektir, DAEŞ’le mücadeleyi de zaafa uğratacaktır. Bütün bu terör örgütleri karşısında topyekûn bir duruş gerekir.
Suriye bağlamında baktığımızda da orada DAEŞ’le PYD’nin herhangi bir farkı yoktur. Bu ikisi arasında fark gözetenlerin kendi çifte standartlarını izah etme mecburiyetleri süre gidecektir.
Türkiye’nin içerisinde bu teröristlerin oluşturduğu barikat, hendek, çukur benzeri demokrasimizi ve bir arada yaşama irademizi tehdit eden bu ilkel davranışlara karşı gördüğünüz gibi güvenlik operasyonları büyük bir titizlikle yürütülüyor, vatandaşımızın hassasiyetleri en üst düzeyde korunarak doğrudan terör örgütleri ve teröristler hedef alınarak Türkiye’nin bir arada yaşama iradesinin bunlar tarafından tehdit edilmesine fırsat verilmiyor. Ve gelinen noktada da vatandaşımız devletin sadece devlet güvenliği anlamında değil, toplum güvenliği anlamında, demokrasinin güvenliği anlamında ve bu ülkenin geleceğinin güvenliği anlamında hareket ettiğini net bir biçimde görmektedir. Bunlara karşı bu operasyonlar kararlı bir şekilde sürecektir. Bu iş onlar açısından çıkmaz sokaktır ve görüldüğü gibi de birtakım basına yansıyan çeşitli değerlendirmelerde olduğu gibi de PKK’nın üst düzey savaş lortları bunları Cizre’de, Silopi’de, Yüksekova’da, Nusaybin’de ölüme sürerek aslında birtakım uluslararası denklemler içerisindeki kendi siyasi pozisyonlarını korumak amacıyla bu teröristleri kullanmaktadırlar. Dolayısıyla, burada şunun da net bir biçimde görülmesi gerekir ki: PKK yönetiminin hesaplarının bir parçası olarak bu teröristler bir hiç uğruna orada yok olacaklardır. Bu şekilde herhangi bir ulaşılacak, Türkiye’de ulaşılacak bir siyasi amaç yoktur. Geçmişte birileri yanlış bir biçimde de olsa Türkiye’de siyasi katılma yolları kapalı olduğu için silaha başvurduğunu söylüyordu. Bu yanlış bir yol bile olsa siyasi katılma yolları kapalı olduğu dönemde siyasetin kapısının kapalı olduğu dönemde bu belli bir etki alanı kendisine bulabiliyordu, ama Türkiye’de siyasal katılma yolları açıktır. Demokratik ve meşru bir bağlam içerisinde herkes her türlü talebi dile getirebilmektedir. Bunun tek istisnası insanlık suçu olan teröre destek vermektir. Terör dünyanın her yerinde insanlığa karşı işlenmiş en büyük suçtur. Hiç kimsenin hangi sıfata sahip olursa olsun o sıfatın arkasına sığınarak terör örgütlerine, himaye eden terör örgütlerinin yanında duran ya da onları destekleyen bir tutum içerisine girmesi hiçbir şekilde düşünülemez, hiçbir şekilde kabul edilemez.”
Türkiye Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yanadır
“Değerli arkadaşlar, bizim için çok önemli bir konu olan Kırım’ın ilhakının biliyorsunuz ikinci yıl dönümü, bir hafta evvel ikinci yıl dönümü oldu. Kırım bizim için fevkalade hassas bir konudur, Türkiye Cumhuriyeti hiçbir şekilde Kırım’ın ilhakını tanımamıştır. Bu çerçevede Kırım Tatarlarının kimlik haklarının, kültürel haklarının ve Kırım üzerindeki haklarının korunması konusundaki hassasiyetimizin aynen devam ettiğini belirtmek isterim. Türkiye Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yanadır, Kırım’ın yasa dışı ilhakını hiçbir şekilde tanımamıştır ve tanımamaya da devam edecektir.”
Türkiye her zaman için Türkmen kardeşlerinin yanındadır
“Bir de biliyorsunuz çok üzüntü verici bir şekilde taze Tuzhurmatu’da Türkmenlere karşı DAEŞ kimyasal silah kullandı, burada özellikle çocuklarla alakalı olarak can kayıpları meydana geldi. Bir kere daha Türkmen kardeşlerimize bu saldırı karşısındaki kayıplarından dolayı baş sağlığı dileklerimizi sunuyoruz ve DAEŞ’in yaptığı bu saldırıları da lanetliyoruz, kınıyoruz. Türkiye her zaman için Türkmen kardeşlerinin yanındadır, yanında olmaya devam edecektir. Bu gerek Irak’ta, gerek Suriye’de hiçbir şekilde Türkmen davası yalnız bırakılmayacaktır. Özellikle AK Parti açısından Türkmen davası en önemli davalardan, en önemli davaların başında gelmektedir ve bütün buradaki gelişmeleri de yakın bir biçimde takip ettiğimizi sizlerle paylaşmak isterim.”
AK Parti Hükümetleri her zaman reform Hükümetleri oldular
“Bu arada Hükümetin reformlarını yakın bir şekilde takip ediyoruz reform vaatlerini. En son açıkladığı gibi bu reform vaatlerinin yüzde 100’e yakın kısmı gerçekleşti. Ve Hükümet ortaya koyduğu Hükümetimiz AK Parti Hükümeti ortaya koyduğu reform takvimini büyük bir performansla bu takvimde herhangi bir temel aksama olmaksızın yerine getiriyor, bu kuşkusuz Hükümetimiz açısından çok büyük bir başarıdır. AK Parti Hükümetleri her zaman reform Hükümetleri oldular. AK Parti Türkiye’nin değişiminin, Türkiye’nin dönüşümünün, Türkiye’nin daha iyiye doğru gidişinin siyasal ve ekonomik dönüşümünün ana aktörü olarak yoluna devam etmektedir AK Parti Hükümetleri, bu sebeple de emeği geçen tüm arkadaşlarımızı kutluyoruz. En son biliyorsunuz taşeronlarla ilgili bir karar alındı, bu alınan karar çerçevesinde bundan faydalanacak, bundan yarar görecek bütün vatandaşlarımızı da bu bakımdan tebrik ediyoruz. Bundan sonrasında da reform takviminin, reform paketlerinin aynı dinamizm içerisinde sürmesi çok önemlidir. Türkiye’nin etrafında bunca kaos ve istikrarsızlık varken Türkiye değişimini sürdürecektir, kurumların standartlarını yükseltecektir, yönetim standartlarını yükseltecektir, ekonomik standartlarını yükseltecektir ve tüm bu kaosun ortasında bir istikrar adası olarak sadece bu istikrarı korumakla kalmayacağız, aynı zamanda da bu istikrarın ana elementleri olan demokrasimizi, ekonomimizi ve toplumsal dönüşümümüzü gerçekleştirme konusundaki irademizi en yüksekte tutacağız. Bu bakımdan reform dalgasının, reform paketinin aynı şekilde devam etmesi, reform iradesinin en yüksekte durması fevkalade önemlidir. Bunun da bu takvimin de hiçbir şekilde aksamadan yerine gelmiş olması konusunda doğrusu memnuniyetimizi ifade etmek isteriz.”
Cem evlerine hukuki statü verilmesi konusundaki çalışmalar son aşamaya gelmiş durumdadır
Ömer Çelik bir gazetecinin “Efendim, dün dokunulmazlıklar konusunda CHP’yle bir görüşme gerçekleşti ve o görüşmede o görüşme öncelikle CHP’nin teklifleri Sayın Başbakana iletildi mi? Ve o teklifler arasında fezlekesi henüz gelmemiş dokunulmazlıkların kaldırılması ve geçmiş dönemdeki bakanların dosyalarının da ele alınması teklifleri de yer aldı. Sayın Başbakanın bu konuya tavrı nedir, AK Parti’nin bundan sonraki tavrı ne olacak ve MHP ve HDP kanadından başka bir temas olacak mı? Bir de az önce siz de söylediniz vaatler ve reformlar konusunda, Sayın Başbakan da söylemişti Alevi vatandaşlara ve Roman vatandaşlara yönelik bazı adımlar atılıyor son durum nedir, çalışmalar Hükümet Programında yer aldığı şekliyle mi olacak, yeni gelişmeler var mı?” sorusuna şu şekilde cevap verdi:
“Bu bahsettiğimiz Alevi ve Roman vatandaşlarımızla ilgili Sayın Başbakanımız biliyorsunuz birçok kere bir araya geldi. Yakın zamanda da bakanlıkların bu konuda yaptığı hazırlıkları değerlendirmek üzere Sayın Başbakanımızın Başkanlığında bir koordinasyon toplantısı yapıldı. Bu Anadolu’nun geleneksel irfan merkezlerine ve cem evlerine hukuki statü verilmesi konusundaki çalışmalar son aşamaya gelmiş durumdadır, bu zaten Hükümet Programında vaat edilmiştir, Hükümet programı çerçevesinde ortaya konmuştur. Diğer hususlarda da zaten zamanı geldiği zaman bu reform takvimi içerisinde gereken değerlendirmeler yapılıyor.”
Dokunulmazlık Parlamentolara verilmiş bir haktır
“Dokunulmazlıklar konusunda şimdi arkadaşlar, bu konu şunu bir kere ifade etmek gerekir: Dokunulmazlık Parlamentolara verilmiş bir haktır. Parlamentoların herhangi bir vesayet altında olmaması, Parlamenter sistemin herhangi bir şekilde bir yargısal aktivizm ya da bir militarizm ya da başka bir vesayet şeklinde bir baskı altına girmemesi için tarih içerisinde ortaya çıkmış bir düzenlemedir ve son derece de önemli bir düzenlemedir. Burada meseleyi zaman zaman CHP’nin yaptığı gibi parlamenter sistemin tarihinin, parlamenter demokrasinin tarihinde bir kazanım olarak ortaya çıkmış dokunulmazlık müessesenin ele alınması olarak algılamamak gerekir. Bu uzun zamandır Meclis’te fezlekeler var, son zamanda da özellikle bazı milletvekillerinin açık bir şekilde, aleni bir şekilde terör örgütüne destek vermesi çerçevesinde bu fezlekeler konusuyla ilgili gündem siyasetin merkezine yerleşmiştir. Bu siyaset üzerinde bir yüktür. Siyasetin bu yükü biz taşımaması gerektiğini düşünüyoruz.
Prensip olarak da biz daha önce de ifade ettim; Parlamento her şeyin konuşulabildiği, meşru siyaset zemininde tartışılabildiği bir alandır. Fakat Parlamentoda nefret suçu savunulamaz, sistematik bir şekilde en büyük insanlık suçu olan teröre destek verilemez. Bu ortaya çıktığı andan itibaren, üstelik bu değişik mahfillerde de tekrar ediliyorsa, yani kürsü dokunulmazlığının dışında da bunlar gündeme geliyorsa, buna karşı kuşkusuz Parlamentonun onurunun kirletilmesine karşı bir tavır almak gerekir. Niçin dokunulmazlık müessesesi koyulmuştur? Herhangi bir şekilde bir dış etkiyle Parlamentonun onurunun kirletilmesine, Parlamentonun saygınlığına gölge düşürülmesine karşı bir zırhtır dokunulmazlık müessesesi. Ama Parlamentonun saygınlığı bizzat dışarıya karşı korunmuşken bizzat Parlamentonun içinden lekeleniyorsa, kuşkusuz Meclisin, Parlamentonun buna karşı da bir tedbir geliştirmesi gerekir. Dokunulmazlık müessesesi dışarıya karşı bunu korurken, bu müessesenin arkasına sığınarak Parlamentonun saygınlığını lekelemeye çalışanlara karşı da Parlamento gereğini yapacaktır. Bu sebeple bu teröre destek verenlerle ilgili fezlekelerin kaldırılması ciddi bir toplumsal taleple birlikte gündeme gelmiştir, vatandaşımızın talebi de budur. Ama bu arada başka partiler şunu gündeme getirdiler: Peki diğer fezlekeler ne olacak, özellikle de AK Parti’ye karşı siz kendi milletvekillerinizin kendi fezlekelerinden çekiniyorsunuz gibisinden birtakım argümanlar ortaya sürdüler. Sayın Başbakanımız da şunu söyledi: Biz, hiçbir arkadaşımız kendisiyle ilgili bir fezleke konusunda herhangi bir çekinceye sahip değildir, buyurun Meclis’teki fezlekelerin tümünü kaldıralım.
Burada hiçbir mesele yok, hepsini kaldırmaya hazırız. Şunu iddia ediyorlardı, sizin fezlekeleriniz gündeme gelirse şu şekilde zorda kalırsınız, şu şekilde zorda kalırsınız. Buyurun o fezlekelerin de önündeki dokunulmazlık engelini kaldırıyoruz ki ne söyleyecekse o fezlekelerle ilgili de söylesin. İlgili arkadaşlarımız da, kendisi hakkında fezleke bulunan AK Parti milletvekili arkadaşlarımız da hemen bizim bu konudaki dokunulmazlığımızı kaldırın, bu fezlekelerin önünü açın dediler; son derece samimi bir yaklaşımdır. Bu kadar birikmiş fezlekeyle ilgili siyasetin daha fazla bu yükü taşımasına gerek yok. Bu uzun zamandır tartışılıyor, ben 2002 yılından beri bu tartışmaların ne kadar taze olduğunu hatırlıyorum. Dolayısıyla siyaset bu yükten kurtulmaya karar vermiştir. Başka partiler başka zaviyelerden yaklaşmıştır. Hem burada teröre karşı bir duruşun net bir şekilde ortaya konulması, hem de bu fezlekeler konusundaki bu yükten kurtulması bakımından bir kapı açılmıştı. Şimdi yeni teklifler geldi sizin de belirttiğiniz gibi, altını çizdiğiniz gibi. Bunları tabii ki arkadaşlarımız değerlendireceklerdir, yani müzakere edilebilecekler vardır, edilmeyecekler vardır. Fakat burada Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Milliyetçi Hareket Partisi’nin, HDP’nin çeşitli şekillerde fezlekelerle ilgili taleplerini karşılayan bir karşılık vermiştir Sayın Başbakanımız. Dolayısıyla burada her seferinde birtakım yeni talep paketleri gündeme getirerek işi yokuşa sürmeye gerek yok. Gereğini yapalım dediniz, buyurun biz de gereğini yapıyoruz, gereğini yapmaya da hazırız diyoruz. Hatta tek tek bu fezlekelerin görüşülmesi Meclis’in çok fazla vaktini alacağı için de bir anayasa değişikliğiyle hepsini birlikte topluca bunların önünü açalım diyoruz. Bu bakımdan da siyasetin üzerindeki bu yükü kaldıralım. Herkes hesap verme konusunda, bu hesabın gereğini yerine getirme konusunda bir problem olmasın. Sürekli olarak geçmişteki şeyler gündeme getiriliyor, birtakım AK Partili ya da AK Partili olmayanların fezlekeleri gündeme getiriliyor. Bunların zaten yargılanmasının önünde bir engel yok, şu anda aktif siyasette değiller. Eğer herhangi bir şekilde birileri bunlarla ilgili bir süreç başlatma şeyi içerisindeyse, bunu sürekli olarak siyasetin gündeminde tutarak, sürekli olarak siyasetin sanki bu bir AK Parti’ye karşı bir tehdit unsuruymuş gibi kullanmaları şeklinde bir şey anlamsız. Çünkü hiç kimsenin bunlarla ilgili AK Parti siyaseti açısından bir hesaplaşmadan kaçındığı da yoktur. Dolayısıyla ortaya çıkan bu tablo, yani fezlekelerin bu şekilde kaldırılması ve hepsinin önünün Anayasa’daki bir düzenlemeyle açılması, yargı sürecinin açılması, zaten şu ana kadar çeşitli siyasi partilerin çeşitli meselelerle ilgili koydukları taleplerin hepsini karşılayan bir meseledir.
Kuşkusuz bu diğer siyasi partilerin, sorunuzun diğer kısmı; Başbakanımızla anında dinamik bir şekilde paylaşılıyor, değerlendiriliyor, zaten bir cevap verme ihtiyacı doğarsa ona yetkili kurullar üzerinden grup başkan vekillerimize iletiriz onlar muhataplarıyla paylaşırlar.”
Türkiye bu saldırıdan dolayı büyük bir üzüntü duymaktadır
Bir gazetecinin “Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da gündeme getirdiği bir konu var, Belçika’nın Brüksel saldırganını Türkiye’nin uyarısına rağmen, gerekli uyarıları yapmasına rağmen bu uyarıları dikkate almadığı, Türkiye’nin sınır dışı etmesine rağmen bunları dikkate almadığı haberi vardı. Bugün yeni bir haber ortaya çıktı ve bir üst düzey Türk yetkiliye dayandırılarak bu saldırganın Türkiye’den iki defa sınır dışı edildiği yönünde. Elinizdeki son bilgiler neler efendim?” soruna Ömer Çelik şöyle yanıt verdi:
“Sayın Cumhurbaşkanımızın dün Romanya Cumhurbaşkanı ile basın toplantısındaki açıkladığı ifade resmi bilgi zaten. Dolayısıyla burada bu saldırganın Türkiye tarafından iade edildiği ve karşı tarafın bununla ilgili uyarıldığı nettir. Şimdi onlar şöyle bir değerlendirmede bulunuyorlar: Diyorlar ki, bu saldırganın bizdeki kayıtlarında herhangi bir terör eylemine bulaştığına dair bir bilgi yoktu, sadece birtakım adi suçlara bulaştığına dair bir bilgi vardı. Şimdi burada net bir şekilde görülüyor ki;
Birincisi şu: Biz bunu, yani bu DAEŞ adına bu terör eylemini gerçekleştiren bu saldırganı yakalamışız, Suriye’ye geçmesine müsaade etmemişiz ve bunu Sayın Cumhurbaşkanımızın dün açıkladığı gibi bunlara iade etmişiz ve iki tarafı da, hem Belçika’yı, hem Hollanda’yı uyarmışız. Çünkü şahsın vatandaşlığı Belçika, ama Hollanda’da oturma izni var, iki tarafı da uyarmışız. Birincisi; bu herkese gösteriyor ki bir kere daha hem Türkiye’nin dışında, hem Türkiye’nin dışında Türkiye DAEŞ saldırganlarını koruyor gibisinden o yalan propagandanın, kara propagandanın bir kere daha boş olduğu ortaya çıkıyor. Bakın yakalıyoruz, iade ediyoruz, karşı tarafı uyarıyoruz bu kişiyi ve Suriye’ye geçmesine müsaade etmiyor, Suriye’ye geçme tehlikesi var diye zaten bunu yapıyoruz, çatışma bölgelerine gitme tehlikesi var diye yapıyoruz. Şimdi bu net bir şekilde Türkiye’nin birebir elindeki istihbari bilgiler doğrultusunda ve buraya gelen şahısları iyi değerlendirerek bu DAEŞ denilen terör örgütüyle bunun ihtimali bile ortaya çıksa nasıl mücadele ettiğini gösteren bir şeydir. Dolayısıyla, hem Türkiye’nin dışında, hem içinde sanki Hükümet bu DAEŞ denilen terör örgütünün mensuplarını himaye ediyormuş gibi özellikle HDP’ye söylüyorum propaganda yapanların biraz utanması gerekir. Birileri PKK’yla olan yakınlıklarını ört bas etmek için Hükümete karşı sürekli olarak bunlar DAEŞ’le yan yana duruyor gibisinden bir kara propaganda faaliyeti içindedirler, işte bir daha gördük ki iade edilmiş. Ama öbür tarafın Türkiye’nin bu iade gerekçesini dikkate alması gerekirdi, yani sadece birtakım adli kayıtlara bakılarak, bu şahıs serbest bırakılmışsa maalesef ki açıklama öyledir, bugün bir Belçika yetkilisinin açıklaması öyle. Maalesef ortaya çıkan tabloda bu şahıs hepimizin içini acıtan Brüksel’de hepimize karşı yapıldığını varsaydığımız kanlı bir terör eylemine imza attı. Dolayısıyla, Türkiye tam bu bölgenin merkezinde bir ülke olarak, terörle mücadele konusunda da deneyimli bir ülke olduğu için Türkiye böyle bir uyarıda bulunduğu zaman bununla ilgili olarak Türkiye’den daha fazla bilgi istenebilir ya da bu uyarıyı yapan ülke Türkiye olduğu için daha büyük bir hassasiyetle üstüne gidilmesi gerekirdi. Yani sadece birtakım dosyalara bakılarak bu işlerin değerlendirilmemesi gerekir, daha başka çapraz testlerin ortaya çıkması gerekir. Biz Türkiye olarak bize bildirilen her türlü istihbari bilgiyi bu bakımdan ciddi alıyoruz ve ciddi bir şekilde değerlendiriyoruz. Bu bir kere daha göstermiştir ki, teröre karşı daha yakın bir işbirliği gerekmektedir, bu teröristlere karşı mücadele açısından daha yakın bir işbirliği gerektirmektedir. Burada niçin bunun altı çizilmiştir? Ya Türkiye bu saldırıdan dolayı büyük bir üzüntü duymaktadır, DAEŞ’le mücadelemiz sürmektedir, uyarılarımızı yapmaktayız ve bu uyarılarımız bundan sonrasında ciddi bir işbirliği çerçevesinde daha çok dikkate alınmasını istiyoruz. Bir kere daha Belçika Hükümetine ve halkına tabi ki başsağlığı diliyoruz.”
Gerçek bağlamından koparılmış haber ve yorumlar yapılıyor
Ömer Çelik bir gazetecinin “Reza Zarrab’ın Amerika’da tutuklanması suçlamaları konu olan bazı şirketler de Türkiye’de faaliyet gösteriyor ve soruşturmanın Türkiye’de uzayabileceği yönünde yorumlar var 17 Aralık hatırlatılarak. Aynı zamanda Independent Gazetesi Cumhurbaşkanı zorda kalabilir yorumu yaptı, Amerika’yla ilişkiler zedelenebilir dedi. Hem bu tutuklanmayı ve bundan sonraki süreci, Türkiye’ye uzayıp uzamayacağı yönündeki yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz? Birde özür dilerim, ek dün kişisel verilerin korunmasıyla ilgili kanun tasarısına bir madde eklendi ve bugün bir gazetede haberdi muhalefetten de tepki var Reza Zarrab operasyonu tırnak içinde söylüyorum manşetiyle, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuyla ilgili olarak şöyle konuştu:
“Şimdi arkadaşlar, Amerika’daki savcının bir tasarrufu bu konuda bir değerlendirme yapacak durumda değilim, oradaki bazı yetkililer de açıklama yapıyor. Fakat ibretle izlediğim şudur: Amerika’daki bir tasarruf üzerinden Türkiye’nin iç siyasetinin nasıl dizayn edilebileceğine, Sayın Cumhurbaşkanımıza ve bazı arkadaşlarımıza karşı nasıl karşıtlık üretilebileceğine dair hastalıklı bir faaliyet var. Yani bunun dünden itibaren Türkiye’deki haber yapılma ve yorum yapılma biçimlerine baktığınızda oradaki açıklamalarla oradaki bir savcının bir tasarrufu olarak değerlendirilmesi gereken bir olay Türkiye’nin neredeyse iç siyasetini, Türkiye’nin içindeki bazı olayları dizayn edecek bir tasarrufmuş gibi, hatta bu aynı kişiler Türkiye, İran, Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerini şekillendirecek bir uluslararası ilişkiler teorisi bile buradan üretmeye kalktılar.
Dolayısıyla, söyleyeceğim şudur: Maalesef herhangi bir olayı değerlendirirken nedensellik bağı olmayan ve hastalıklı birtakım muhalif çabalara lojistik unsur üretmeye çalışan, gerçek bağlamından koparılmış haber ve yorumlar yapılıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde bir savcı böyle bir tasarrufta bulunmuş bununla ilgili yapacağım bir değerlendirme yok benim. Onun ötesinde, Türkiye’nin içiyle ilgili ya da Independent Gazetesinin söylediğiyle ilgili şeylerin hiçbir şekilde gerçekçi olduğunu düşünmüyorum. Burada olayı anlamak ya da herhangi bir şeyi haberleştirirken onun bağlamından çıkararak başka bağlamlara taşımanın herhangi bir şeye de bir faydası yok, herhangi bir şeye hizmet edeceği bir tarafta yok, ama maalesef Türkiye’de böyle bir şey var. Birbiriyle nedensellik bağı olmayan olayları birbirine bağlayarak Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı hastalıklı bir muhalefet üretmek, AK Parti’ye karşı hastalıklı bir muhalefet üretmek şeklinde bir tutum söz konusudur. Bu olaylarla Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanının ya da AK Parti’nin herhangi bir şekilde yan yana anılması dahi söz konusu olamaz arkadaşlar.”