Meclis Başkanı adayı İsmail Kahraman

Meclis Başkanı adayı İsmail Kahraman

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “Yapılan istişareler sonucunda Sayın İsmail Kahraman’ın, AK Parti’nin Meclis Başkanı adayı olarak belirlenmesine karar verildi” dedi.

Çelik, Genel Başkan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında AK Parti Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun milletvekilleriyle yaptığı toplantıda TBMM Başkanlığı süreci için bir geniş istişare yapıldığını anımsatan Çelik, “Bu istişare çerçevesinde milletvekillerimizin görüşleri alındı. Herkes hür biçimde görüşünü ifade etti, bir değerlendirme yapıldı. Arkasından o oylamanın sonuçları, bugün MYK’ya getirildi. MYK’da bir değerlendirme yapıldı” diye konuştu.

“Yapılan istişareler sonucunda Sayın İsmail Kahraman’ın, AK Parti’nin Meclis Başkanı adayı olarak belirlenmesine karar verildi” diyen Çelik, şunları kaydetti:

“Bu çerçevede Sayın İsmail Kahraman’a AK Parti grubunun teveccühünü kazandığı için tebriklerimizi sunuyoruz. Grubumuzda aynı şekilde bu oylama sırasında başka arkadaşlarımıza yönelik de ilgi olmuştur. O arkadaşlarımızın isimlerini zikretmeyeceğim ama serbest değerlendirme sonucunda başka arkadaşlarımızla değerlendirmeye gitmişlerdir, onları da tebrik ediyoruz. Bunda Sayın İsmail Kahraman hem aldığı oy itibarıyla hem iç değerlendirmemiz sonucunda hem de MYK’da yapılan istişare sonucunda AK Parti’nin Meclis Başkan adayı olmuştur. Kendisine yönelen bu teveccühten dolayı kendisini tebrik ediyoruz. Bu seçimde başarılar diliyoruz.”

“Kısa zaman içinde hükümetin kurulacağını öngörüyoruz”

Toplantıda, gelecek dönemle ilgili olarak çeşitli değerlendirmelerin de yapıldığını dile getiren Çelik, şöyle devam etti:

“Tabii biliyorsunuz bir hükümet kurma süreci var. 1 Kasım seçimlerinden sonra tek başına AK Parti’ye hükümeti kurma yetkisi, milletimiz tarafından verildi. Meclis yemin töreninden sonra Sayın Cumhurbaşkanımız takdir ettiler, Sayın Başbakanımıza, hükümeti kurma görevini verdiler. Sayın Başbakanımız bu çerçevede bir istişare yürütüyor, AK Parti’nin geleneklerine uygun şekilde. Bu istişarelerini süratle tamamlamayı öngörüyor. Bu istişarelerin tamamlanmasından sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın programına uygun olarak Sayın Başbakanımızın kendisiyle bir araya gelmesine göre süreç şekillenmiş olacak. Bununla ilgili olarak bu istişarelerin tamamlanması şu anda öngörülüyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın aynı şekilde programı, Sayın Başbakanımızın programı bütün bunlar değerlendirildiğinde önümüzdeki günlerde kısa zaman içinde hükümetin kurulacağını, Türkiye’nin yeni bir istikrar dönemine bu hükümetle birlikte adım atacağını öngörüyoruz.”

Antalya’daki G20 Liderler Zirvesi

Çelik, Türkiye’nin dönem başkanlığında Antalya’da düzenlenen G20 Liderler Zirvesi’nin, G20 tarihine geçen önemli zirve olduğunu belirterek, bu zirvede bazı ilkler yaşandığını söyledi. İlk kez kapsayıcı büyüme konusunun G20 gündemine girdiğini, G20’nin gelişmekte olan ülkelerle bağının güçlendirilmesinin gündeme geldiğini anlatan Çelik, şunları kaydetti:

“İlk defa Kadın20 Platformu yapılmıştır. G20’de genç işsizliğinin azaltılması konusunda ilk kez dönem başkanlığımızda sayısal bir hedef ortaya konulmuştur. Bu çerçevede G20 ülkelerinde eğitim ve istihdamda yer alamayan gençlerin sayısının 2025 yılına kadar yüzde 15’e azaltılması hedeflenmiştir. Nitekim pek çok bakanlıklar arasında toplantı yapılması da ilk defa olmuştur. Bu çerçevede 4 finans, bir tarım, bir çalışma, bir enerji, bir ticaret, bir turizm, bir ortak finans çalışma bakanları toplantısı olmak üzere 60’a yakın resmi toplantı, 100’den fazla etkinlik gerçekleştirilmiştir. Türkiye’nin önemli bir güç olarak, bir G20 üyesi ülke olarak ev sahipliği herkes tarafından takdirler karşılanmıştır. Özellikle 1 Kasım seçimlerinden sonra yakalanan istikrarla birlikte G20 toplantısının da bu tarihte gerçekleşmesi Türkiye’nin dünyaya dönük yüzünü, küresel politikalardaki iddiasını göstermesi bakımından son derece önemli olmuştur.”

Fransa’daki terör saldırısı

Son dönemde dünyada yaşanan terör saldırılarını da değerlendiren Çelik, şöyle devam etti:

“Fransa’da insanlığa karşı bir terör öylemi gerçekleştirildi. Paris hedef alındı. Daha önce Ankara saldırısı hakikaten vahşi bir terör saldırısı olarak Türkiye’nin canını çok yaktı, 100’ün üzerinde canımız yandı. Bu saldırıyı gerçekleştiren terör örgütlerine karşı, Türkiye, hem topraklarımızın içinde hem de bunların bağlantılarına karşı topraklarımızın dışında ciddi bir mücadele yürütüyor. Arkasından yine bir acı olay meydana geldi. Sina’dan kalkan ve Rusya’ya giden bir yolcu uçağı bugün anlaşıldığı kadarıyla yine bir terör örgütünün hedefi haline geldi. Yüzlerce masum insan hayatını kaybetti. Aynı günlerde Lübnan’da bir saldırı sonucunda masum insanlar hayatını kaybetti. En son Fransa’da meydana gelen saldırı bu halkanın acı bir devamı olarak insanlık gündemine girdi. Bir kere daha buradan Fransız halkına başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Bunu sadece Fransa halkına yapılmış bir saldırı olarak değerlendirmediğimizi, tüm insanlığa yapılmış saldırı olarak değerlendirdiğimizi, bu saldırıya uğrayan masumların anısı önünde saygıyla eğildiğimizi, yaralılar için acil şifalar dilediğimizi hem Fransız halkıyla hem bütün insanlıkla buradan bir kere daha paylaşmış oluyoruz.”

“Türkiye’nin tezlerinin ne kadar kıymetli olduğu bir kere daha görülmüş oldu”

“Kuşkusuz terörle mücadele konusu tam da bugünlerde başlayan G20 Zirvesi’nde de önemli bir şekilde ele alındı” diyen Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu çerçevede zaten Cumhurbaşkanımızın davetiyle, zirvede bu ölen masumlar için bir dakikalık saygı duruşu gerçekleştirildi ve terörle mücadele konusunda ortak platformlar kurmak, ortak mekanizmalar geliştirmek konusundaki Türkiye’nin tezlerinin ne kadar kıymetli olduğu bir kere daha görülmüş oldu. Bundan sonrasında terör örgütlerine karşı topyekun mücadelenin önemli olduğu görülüyor. O saldırıların çok daha büyük katliamı hedeflediği, maçın oynandığı stada girmek istedikleri ama son anda engellendiği göz önüne alınırsa bu tehdidin boyutlarının ne kadar büyük olduğu dikkate alınmalıdır. Aynı şekilde dün Almanya’da maçlar iptal edildi. Bugün Londra’da bir alarm verildi.

Bu çerçevede bunun karşısında Türkiye’nin tezleri çerçevesinde teröre karşı ortak mücadele, istihbarat paylaşımı ve diğer mekanizmalarını kurulmasının artık ne kadar acil olduğu görülmektedir. Yine devamla şu görülüyor, Türkiye’nin aslında bu saldırıyı gerçekleştirenlerden bir tanesini Batılı istihbarat örgütlerine bildirdiği, bu konuda ciddi uyarılar ilettiği, yine bir tanesini sınır dışı ettikten sonra Belçika’ya ilettiği ama Belçika’da yakalandıktan sonra o kişinin serbest bırakıldığı, arkasından bu terör eylemini gerçekleştirdiği yönünde bilgiler var. Bütün bunlar aslında Türkiye’nin mücadelesinin ne kadar güçlü mücadele olduğunu ve Türkiye’nin bu konuda samimi olduğunu gösteriyor. Ancak bu konularda ortak tavır geliştirilmediği müddetçe maalesef bu istihbarat paylaşımları zaman zaman yeterli karşılık bulmuyor ve gözden geçen, kaçan unsurlarla birlikte bu terör örgütleri, bu tip büyük katliamlara imza atmış oluyorlar.”

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “YPG, Türkiye açısından bir terör örgütüdür, bunlara DAEŞ’e karşı mücadele için birtakım silah yardımında bulunulması, DAEŞ için verilen bu silahların yarın Türkiye’ye karşı doğrultulmayacağı garantisini kimseye vermiyor. Aynı şekilde bu silah yardımını yapanların orada bulunan unsurlarına karşı da yarın bu silahlar doğrultulabilir” dedi.

TBMM Başkanlığına ilişkin adaylık başvurusunun AK Parti tarafından ne zaman yapılacağı ve yeni hükümet kurma sürecin yönelik planlanan bir takvim olup olmadığına ilişkin soru üzerine Çelik, muhtemelen yarın İstanbul Milletvekili İsmail Kahraman’ın adaylığına ilişkin başvurunun yapılacağını ve sürecin tamamlanacağını söyledi.

Hükümetin kurulması süreciyle ilgili bir şey söyleyemeyeceğini dile getiren Çelik, “Sayın Başbakanımızın yürüttüğü bu istişare sürecinin tamamlanması, Sayın Cumhurbaşkanımızın programı, bütün bunlar çerçevesinde kısa zaman içerisinde kurulacaktır. Birkaç günlük bir süreden bahsediyoruz, çok haftalardan falan bahsetmiyoruz. Ama hafta başına da kalabilir bu arada da gerçekleştirilebilir, tamamen Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Başbakanımızın takdirine bağlı bir konudur” dedi.

Erdoğan-Obama görüşmesi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, ABD Başkanı Barack Obama ile görüşmesinde yapılan silah yardımlarının da gündeme geldiği hatırlatılması ve “Sayın Cumhurbaşkanımızın orada Türkiye’nin hassasiyetlerini ifade ettiği belirtildi. Bu konuda nasıl bir değerlendirmeniz olacak” sorusu üzerine Çelik, Erdoğan’ın, Obama ile yaptığı değerlendirmede ortaya koyduğu görüşün Türkiye’nin en önemli hassasiyetlerinden bir tanesi olduğunu ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun konuyu öteden beri dillendirdiklerine işaret eden Çelik, “DAEŞ başta olmak üzere kuşkusuz oradaki terör örgütlerine karşı yapılan yardımları her zaman olumlu buluyoruz. Fakat şu unutulmamalıdır, bir terör örgütüyle mücadele ederken başka bir terör örgütüne yardım etmek sağlıklı bir durum değildir. Buradaki YPG, Türkiye açısından bir terör örgütüdür, bunlara DAEŞ’e karşı mücadele için birtakım silah yardımında bulunulması, DAEŞ için verilen bu silahların yarın Türkiye’ye karşı doğrultulmayacağı garantisini kimseye vermiyor. Aynı şekilde bu silah yardımını yapanların orada bulunan unsurlarına karşı da yarın bu silahlar doğrultulabilir” dedi.

“Müttefiklerimizden ve herkesten azami hassasiyet bekliyoruz”

Benzer durumların Ortadoğu’nun pek çok yerinde ve uzun süredir Afganistan’da görüldüğünü anlatan Çelik, “Hiçbir şekilde Türkiye’yi tehdit eden bir terör örgütüne karşı ‘Bir başka terör örgütüyle mücadele ediyor’ diye silah yardımında bulunulmasını doğru bulmuyoruz. Sahadaki bazı kargaşalardan, sahanın kontrol edilememesinden, oradaki düzensizlikten bahsediliyor, müttefiklerimizden ve herkesten bu konuda azami hassasiyet bekliyoruz” diye konuştu.

“Türkiye’nin buradaki çizgileri bellidir” ifadesini kullanan Çelik, şöyle devam etti:

“Milli güvenliğimizi tehdit eden terör örgütlerinin hiçbir şekilde, şu ya da bu gerekçeyle ya da ‘DAEŞ terör örgütüyle savaşıyor’ diye bir müsamahaya tabi olmasını arzu etmiyoruz. Burada açık bir şekilde söyledik, sınırımıza çok yakın, 98 kilometrelik bir alanda DAEŞ terör örgütünün etkinliği var, bu hiçbir şekilde müsamaha göstereceğimiz bir durum değildir. DAEŞ terör örgütüne karşı nasıl müsamahasız bir tavrımız varsa, sınırlarımızı en kararlı bir şekilde nasıl korumaya kararlıysak, diğer terör örgütleri de aynı şekilde bu çerçevenin, bu değerlendirmenin içindedir. Yani geçmişte yapılan hatalar müttefiklerimiz tarafından Suriye’de yapılmamalıdır. ‘DAEŞ terör örgütüne karşı savaşılıyor’ diye, ‘DAEŞ terör örgütüyle mücadele önceliklidir’ diye başka terör örgütleri asla desteklenmemelidir, özellikle onlara silahlı yardımda bulunulmamalıdır. Onlara yardımların ulaşması oradaki toplam terör kapasitesini artırır. Oradaki terör örgütlerinin birbiriyle mücadelesinden bir barış çıkmaz, dolayısıyla doğru mücadele metodları belirlemek gerekir. Burada meşru güçlerle dayanışma içinde olmanın gerekliliğinin altını bir kere daha çiziyoruz.”

Bir gazetecinin, “Bugün Avrupa Birliğinin (AB) genişlemeden sorumlu üyesinin bir açıklaması oldu ve ‘AB ile Türkiye arasında yapılması planlanan görüşmede ilişkileri reset etmeyi düşünüyoruz’ dedi. Bu da yeni bir süreç olarak algılandı, AB’den gelen bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusu üzerine Ömer Çelik, açıklamayı ayrıntılı olarak okuduğunu ifade etti.

Çelik, “Kuşkusuz burada söyleyeceğim birkaç şey var, bir tanesi Türkiye’yle ilişkilerin canlandırılması konusunda geç kalındığını düşünüyoruz. Eğer mesele Suriye meselesiyse, mesele sadece Türkiye’yle ilişkilerin Suriye meselesine indirgenerek canlandırılması ya da canlandırılmaması şeklinde bir takvim, çok vizyonel bir yaklaşım olmaz. Ama diyelim ki Suriye meselesi küresel bir güvenlik sorunu oldu ve bundan sonra bu meseleyi canlandırmakla ilgili bir yaklaşım içerisinde oluyorlarsa açık ve net bir şekilde şunu söyleyeyim o açıklamada beni en çok rahatsız eden kavram, ‘dost çemberi’ kavramı oldu” değerlendirmesinde bulundu.

“Türkiye Avrupa güvenliğinin bir protezi değildir”

“Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olarak, Avrupa’nın bir eşit unsuru olarak değerlendirilmek yerine Türkiye’nin, Avrupa’nın barışını sağlayacak bir protez gibi değerlendirilmesine kesinlikle iyi gözle bakmayız” şeklinde konuşan Çelik, “Bu ‘dost çemberi’ kavramı, 2. Dünya Savaşı’nda birilerinin kullandığı çok tehlikeli bir kavram olan ‘lebensraum’, hayat sahası gibi bir kavramı çağrıştırabilir. Türkiye, kimsenin barış ve güvenliğinin ya da refahının tampon bölgesi değildir. Dolayısıyla eğer bir barıştan bahsediyorsak, bir Avrupa güvenliğinden bahsediyorsak Türkiye, Avrupa güvenliğinin bir protezi değildir. Türkiye, Avrupa güvenliğinin diğer devletlerle birlikte eşit ve ortak bir parçası olarak değerlendirilmelidir” diye konuştu.

“Türkiye bir toplama kampı değildir”

Türkiye ile ilişkilerin canlandırılmasının mülteci meselesine indirgenmesinin de yanlış bir tutum olduğunu vurgulayan Çelik, “Kuşkusuz mülteciler meselesi küresel meseledir, bir bölgesel meseledir. AB’nin bunu Türkiye ile birlikte ortak mekanizmalar çerçevesinde çözmesi gerekir ama eğer şöyle bir şeyden bahsediliyorsa ‘Siz bu mültecileri ülkenizde barındırmanız karşılığında biz sizinle birlikte bazı fasılları canlandıralım, size para yardımı yapalım ya da vize kolaylığı gerçekleştirelim’ gibi AB ile olan ilişkilerimiz bağlamında ele alınacak konular, Türkiye’nin mültecileri barındırmasıyla bağlantılı olarak gündeme getirilirse bu yine yanlış bir yaklaşım olur” dedi.

“Türkiye bir toplama kampı değildir, egemen ve hür bir devlettir” ifadesini kullanan Ömer Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bütün dünyanın o mazlumlara sırtını çevirdiği zamanda Türkiye bu mazlumlara kucak açmıştır ve elinden gelen güçle, imkanla da şimdiye kadar dünyadan doğru düzgün bir yardım almadan, dünyanın doğru düzgün bir dayanışmasını görmeden bu ev sahipliğini sürdürmektedir. Türkiye’nin o zamanki politikasını yanlış bulanlar bugün bu mülteciler, tarihteki Kavimler Göçü gibi Akdeniz’e açılmaya başlayınca ve büyük ölümler meydana gelince bunu gündemlerine aldılar. Nitekim Türkiye güvenlik problemleriyle ilgili konuştuğunda da Türkiye’nin bu güvenlik problemleriyle ilgili hassasiyetlerini dikkate almadılar. Ama şimdi Türkiye’nin topraklarını aşıp da Avrupa başkentlerini vurmaya başlayınca bu Suriye ile ilgili güvenlik meselelerini gündeme alıyorlar.”

“Türkiye sadece jeopolitiğe indirgenecek bir devlet değildir”

Türkiye ile ilişkilerin AB kriterleri çerçevesinde ele alınması gerektiğini dile getiren Çelik, şunları kaydetti:

“Türkiye sadece jeopolitiğe indirgenecek bir devlet değildir. Türkiye, Avrupa ile tam üyelik müzakereleri yürüten bir devlettir, çifte standartsız bir biçimde diğer AB’ye üye olmuş ülkeler müzakereleri hangi standartlarla yürütmüşse bu çerçevede yürütülmelidir. Türkiye’nin, AB ile ilişkilerini herhangi bir şekilde Kıbrıs’la, mülteci meselesiyle ya da diğer meselelerle bağlantılı hale getirmek ya da ‘Türkiye buradaki bu misafirperverliğinin neticesi olarak vize kolaylığına gidelim ya da fasıllarını canlandıralım’ gibi yaklaşımlar çok indirgemeci yaklaşımlar olur. Özellikle o ‘dost çemberi’ kavramını hiç kimse kullanmamalıdır, Türkiye ya da başka ülkeler -özellikle Türkiye için söylüyorum- Avrupa’nın güvenliğinin bir tampon bölgesi değildir, Türkiye ve AB’den bahsediyorsak Türkiye, AB’nin, üye devletleriyle birlikte eşit bir özne olarak ele alınmalıdır.”

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “DAİŞ’e karşı da YPG’ye karşı da sınırımızda bir güvenlik tehdidi görürsek bununla ilgili gerekenleri hem müttefiklerimizle birlikte, hem koalisyon unsurlarıyla birlikte hem de tek başına yapacak şekilde planlarımız her zaman masadadır. Ama şu aşamada kara harekatıyla ilgili bir değerlendirmemiz yok tabii ki” dedi.

Bir gazetecinin, “ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin ’98 kilometrelik bir alan için ortak operasyon yapabiliriz’ açıklaması oldu, o açıklamanın ardından da bir tartışma başladı. ‘Kara harekatı mı yapılacak, yapılırsa kara harekatında Türkiye koalisyon güçlerinde yer alacak mı’ diye, bu açıklamaya ne dersiniz” sorusu üzerine Çelik, bu açıklamalardan “Türkiye ile Amerika’nın beraberce bir kara harekatına başlayacakmış, Türk Silahlı Kuvvetleri bir kara harekatı yapacakmış” gibi anlam çıkarılmaması gerektiğini ifade etti. Türkiye’nin hava harekatını koalisyon güçleriyle gerçekleştirdiğine dikkati çeken Çelik, “Türkiye burada tek başına hareket yapmıyor. Hem bölgesel güvenlik, hem de ulusal güvenlik, hem küresel güvenlik açısından koalisyon güçleriyle birlikte hareket ediyor” diye konuştu.

“Kara harekatıyla ilgili bir değerlendirmemiz yok”

Türkiye’nin gündeminde şu aşamada bir kara harekatının bulunmadığını vurgulayan Çelik, Türkiye için milli güvenlik meselesinin öncelikli konu olduğunu bildirdi. “Sınırımızda terör örgütü istemiyoruz” diyen Çelik şöyle devam etti:

“DAİŞ’e karşı da YPG’ye karşı da sınırımızda bir güvenlik tehdidi görürsek bununla ilgili gerekenleri hem müttefiklerimizle birlikte, hem koalisyon unsurlarıyla birlikte, hem de tek başına yapacak şekilde planlarımız her zaman masadadır. Ama şu aşamada kara harekatıyla ilgili bir değerlendirmemiz yok tabii ki.”

“Türkiye açısından bir çelişki söz konusu değil”

Ömer Çelik, Türkiye’nin dönem başkanlığında Antalya’da yapılan G20 Liderler Zirvesi’nde de gündeme gelen, Suriye meselesiyle ilgili Viyana’da yapılan görüşmelerden çıkan, “Krizin siyasi bir süreçle çözüme kavuşturulması” yönündeki sonucu nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine şunları kaydetti:

“Viyana meselesi, hem iç basında hem dış basında yeni bir aşama olarak kaydedildi. Fakat Türkiye’nin 2012’de destek verdiği Cenevre sürecinin bir devamıdır Viyana süreci. Cenevre ile ilgili Türkiye’nin söylediği şuydu: ‘Tek başına, askeri çözümlerle bir çözüme kavuşturulamaz Suriye. Suriye’nin, tek başına askeri çözümlerle bir noktaya vardırılması daha büyük bir çıkmaz sokaktır. Orası terör örgütleri için daha büyük bir cazibe merkezi haline geliyor. Aynı şekilde de Avrupa’nın dibinde, Türkiye’nin dibinde, yeni bir Afganistan ortaya çıkma tehlikesi vardır. ‘Burada bir geçiş süreci olsun, Esad belli bir zaman dilimi içerisinde görevini terk etsin, bu geçiş hükümetinden sonra Suriye halkı bütün unsurlarıyla seçime gitsin ve kendi hükümetini seçsin’ şeklindeki Cenevre’deki parametreler tekrar geliştirilmiştir, tekrar güncellenmiştir. Dolayısıyla Türkiye açısından Cenevre’deki parametrelerle Viyana’daki parametreler arasında bir çelişki söz konusu değildir.”

Türkiye’nin bu tezine karşı, “Esad giderse oraya radikaller yerleşir, terör örgütleri yerleşir” denildiğini ifade eden Çelik, şunları kaydetti:

“Ama gördük ki, Esad’ın kalması hiçbir şekilde bu tezi haklı çıkarmadı, tam tersine çok büyük bir ivme ile orası daha çok devletin silah kullanmak zorunda kaldığı, daha çok terör örgütünün yerleştiği yeni bir Afganistan adayı olarak dünyanın gündemine geldi. Dolayısıyla bütün bu askeri operasyonlar, Türkiye’nin bahsettiği, Cenevre’de altını çizdiği, en son Viyana’da altını çizdiği çerçevede bir siyasi çözümün parçası olmazsa tek başına bölgeyi daha çok kaosa götürür. Zaten bir sürü devlet orada hava kuvvetleriyle var, diğer unsurlarıyla var, neredeyse 2. Dünya Savaşı’nın tarafı olan bütün devletler orada silah kullanıyorlar ama DAİŞ terör örgütünü geriletemiyorlar. Zaten orada stratejinin temeli şuydu: Birincisi gücünü azaltmak, ikincisi de ezmek. Ama bunların da gerçekleşmediğini görüyoruz, tam tersine Suriye’de, Irak’ta lokalize edilmek istenen terör örgütünün bugün Almanya için, Fransa için -emsal örnekte olduğu gibi- ve diğer Avrupa başkentleri için tehdit olduğunu, savaşı, terör ile ilgili unsurları, Suriye’nin ve Irak’ın dışına çıkararak Avrupa’nın başkentlerinde eylem yapabilecek bir kapasiteye ulaştığını görüyoruz. Demek ki burada bataklığı kurutmak önemlidir. Suriye’de bir siyasi çözüm olmadığı müddetçe burayı tekrar bir Afganistan’a çevirirler ama bununla da sınırlı kalmaz, Avrupa’nın çok yakınındaki kaos, Avrupa başkentlerini tehdit eden bir noktaya getirir.”

Cezayir ile olan savaştan bu yana ilk defa Fransa’nın olağanüstü hal ilan ettiğine dikkati çeken Çelik, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın olağanüstü halin 3 ay süreyle uzatılması için parlamentoya teklif götüreceğini söylediğini hatırlattı.

Çelik, terörün amacının, güvenlik-özgürlük dengesini bozarak gündelik, siyasal ve toplumsal hayatı teslim almak olduğuna dikkati çekti.

Ömer Çelik, ABD, Fransa, Türkiye ve koalisyon güçlerinin bütün unsurlarıyla DAEŞ’le mücadele etmesine rağmen örgütün askeri olarak geriletilmesinde yeterince mesafe alınamadığını söyledi.

Örgütün esasen ideolojik olarak geriletilmesi gerektiğini belirten Çelik, “İdeolojik olarak geriletilmesi için de bölgenin bu kaostan çıkması gerekiyor, bu da ancak siyasi çözümle olur” değerlendirmesinde bulundu.

A Milli Futbol Takımı’nın Yunanistan ile yaptığı özel maç öncesinde, Paris’teki terör saldırısında ölenler anısına yapılan saygı duruşu ve Yunanistan Milli Marşı’nın okunması sırasında tribünden “ıslık” seslerinin yükseldiğinin hatırlatılması üzerine Çelik, yabancı devletlerin ulusal marşları okunurken gereken saygının gösterilmesi gerektiğini söyledi.

“Özellikle saygı duruşunda bulunulurken bunun ıslıklı protesto veya başka sözlerle o sürenin zedelenmesine kuşkusuz doğru bakmıyoruz. Vatandaşlarımızın tepkisi olabilir, haklı tepkiler de olabilir başka kelimelerle ve sloganlarla bu tepkilerini ifade etmek isteyebilirler. Ama bunun için ulusal marşların bitmesini, saygı duruşunun bitmesini beklemek gerekir” diyen Çelik, tepkinin, bu süreden sonra konulabileceğini ifade etti.

Ayrıca büyük alanlarda mümkün olduğu kadar vatandaşların birbirine karşı slogan atması şeklindeki yaklaşımın doğru olmadığını dile getiren Çelik, “Özellikle hem kendi İstiklal Marşımıza hem yabancı devletlerin ulusal marşına hem de o sıradaki saygı duruşuna gereken hassasiyetin azami şekilde gösterilmesini arzu ederiz” diye konuştu.

enerji petrol medya -TÜRKİYE  - DÜNYA



seers cmp badge