Türkiye’nin karşısında olan kaybedecek
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Bu bölgede bundan sonra Türkiye’nin karşısında olanlar kaybedecek, Türkiye’nin yanında olanlar kazanacak” dedi.
Davutoğlu, ATV ve A Haber ortak yayınında yaptığı açıklamada, PKK’nın Ceylanpınar’da 2 polisi şehit etmesinin, “Türkiye’ye karşı bir savaş ilanı” olduğunu kaydetti.
Bu eylemle terör örgütünün “Sizin polisinizi ben gece gelir ensesinden vururum. Kamu düzenini polis sağlayacaksa polis yok artık” mesajını vermek istediğini ifade eden Davutoğlu, “Biz de onlara Türkiye’nin her sokağında meşru güvenlik güçlerinin olacağını gösterdik, gösteriyoruz ve göstereceğiz” ifadelerini kullandı.
Terör örgütü ele başlarından Murat Karayılan’ın “Beytüşşebap’taki bir tepeyi işaret ederek, “Buraya Silahlı Kuvvetler çıkamaz” şeklinde bir ifade kullandığını kaydeden Davutoğlu, buna karşın aynı tepeye ilişkin Genelkurmay Başkanı’nın kendisine, daha sonra basına da dağıtılan bir fotoğrafı göstererek, “Kahramanlarımız o yerde şu fotoğrafı çektirdiler” bilgisini paylaştığını ifade etti.
Seçim kampanyası yürütürken diğer taraftan da terörle mücadele çalışmalarını takip ettiğini vurgulayan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Bunu şunun için söylüyorum, onların hesabı şuydu; Nusaybin’de, Silopi’de, Cizre’de Suriye benzeri özerklik -tam bir ham hayal- ilan etmek. İki yanılgıları oldu, Türkiye’nin ve AK Parti’nin bu kadar kararlı bir tepki vereceğini hesap edemediler. Geçici bir hükümet, koalisyon çalışmaları sürüyor… ‘Böylesi risk içeren bir karar alamazlar’ diye düşündüler; aldık. Çünkü nihayetinde hükümet etmek, milletin emanetine sahip çıkmaktır. Emanete sahip çıkmak da bütün o dağları, tepeleri, sokakları kontrol altına almaktır. Cizre’de ‘şunları yapamaz’, ‘Nur Mahallesi’ne giremez’ diye düşündüler, girildi. Santim santim, vatandaşlara tek bir zarar vermeden girildi. İkinci yanıldıkları nokta ise zannettiler ki özerklik ilan edecekler, bu operasyonlar başladı diye, halk sokağa çıkıp özerkliği kutlayacak, oradaki Kürt vatandaşlarımız onların arkasından gidecek. Gitmedi, gitmez de. Kürt vatandaşlarımız biliyor ki 12 Eylül döneminde değiller, 28 Şubat döneminde değiller. Haklarını, hukuklarını aramak istediklerinde gidecekleri bir mahkeme var ama eğer PKK hakim olursa, Suriye’de PYD’nin olduğu gibi hak, hukuk yok. Eğer devlet hakim ise ki öyledir ve öyle olacak, herhangi bir polis, işte Şırnak’taki gibi yanlış bir iş yaptığında hesap sorulabiliyor ama bir PKK teröristi halka zulmettiğinde, ailelerin çocuklarını dağa kaldırdığında kime gidip hesabını soracak?”
“Hizmet götürmezseniz ‘Doğuda niye yok’ diyor, hizmet götürürseniz ‘askeri’ diyor”
Bölgeye yapılan yatırımların “askeri baraj”, “askeri havaalanı” şeklinde nitelendirilme gayreti olduğuna da dikkati çeken Davutoğlu, yalnızca Silvan Barajı’nın 100 bin kişiye istihdam sağlayacağını ve bundan en çok Diyarbakırlı gençlerin yararlanacağını vurguladı.
Davutoğlu, “Hizmet götürmeseniz ‘Batıda havaalanı var, doğuda niye yok’, ‘Batıda tarım arazileri sulanıyor, doğuda niye sulanmıyor’ diyor, götürürseniz ‘Askeri havaalanı’, ‘Askeri baraj’, ‘Askeri yol’ diyor. Meselesi yol değil, Türkiye’de kardeş kavgası çıkarmak” diye konuştu.
Türkiye’de geçici hükümet fırsat bilinerek, “hasta, zayıf düşmüş bedene sineğin konması” gibi virüsün Türkiye’ye bulaştırılmak istendiğini kaydeden Davutoğlu, “Sineğe gerekli mukabelede bulunduk ve bu virüslere karşı halkımızla birlikte, en çok da Doğu ve Güneydoğu’daki halkımızla birlikte mücadele etme iradesi gösterdik” dedi.
“Böyle bir savaşı Türkiye’ye açanlar sonuçlarına katlanır”
Kandil’e hangi istihbarat birimlerinin hangi telkinlerle gittiğini, Paralel Yapı dahil kimlerin Kuzey Irak’ta terör örgütünü çatışma döneminin başlaması için ikna etmeye çalıştığını iyi bildiklerini aktaran Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“PYD’nin Suriye rejimiyle Haseke’de, 28 Mayıs’ta -tarihini vererek söylüyorum- yaptığı toplantıyı onun için ifşa ettim. Türkiye’yi rahatsız etmek için kimlerin PKK’yı bir çıban başı gibi kullanmak istediğini biliyoruz. Orada bir tercih vardı. Ya Türkiye’nin yanında olup, Türkiye’yle birlikte Çözüm Süreci’ni devam ettireceklerdi ya da Türkiye’ye zarar vererek birisyan çıkaracaklardı. Onlar ikinci yolu tercih ettiler. Şunu da bilsinler ki bu bölgede bundan sonra Türkiye’nin karşısında olanlar kaybedecek, Türkiye’nin yanında olanlar kazanacak. Herkes hesabını ona göre yapsın. Suriye’de bir kaos ortamı çıktı, şu bu ülkeler oraya müdahil oldu, şöyle oldu, yeni bir şart doğacak… Daha Türkiye kendi kartlarını tam açmadı. Açtığı zaman tablo daha farklı şekillenir. Herkesin de ayağını denk alması lazım. Daha biz böyle bir bölgesel konjonktürde hava sahamızı ihlal edenlere karşı angajman kuralları işlettik ama bizi rahatsız etmek isteyenlere karşı tutumumuzun ne olacağını da PKK karargahlarına, barınaklarına yönelik 3 gün içinde 458 hedefi vurarak, DEAŞ’ın da Türkiye sınırındaki bütün barınaklarını yine 3 gün içinde yerle bir ederek gösterdik. Kimse bu anlamda Türkiye’yi karşısına almak suretiyle bir şey kazanacağı hesabında bulunmasın. Şu anda eminim, ki telsiz görüşmeleri de zaten bunu doğruluyor, bu çetenin, terör örgütünün üst düzey elemanları ‘Neden, kim bizi itti de böyle bir savaşı başlattık’ diye sorgulamaya başladılar. Böyle bir savaşı Türkiye’ye açanlar sonuçlarına katlanır.”
CHP Genel Merkezi önünde havaya ateş açılması konusunda Davutoğlu, olayın hemen ardından İçişleri Bakanı Selami Altınok’tan bilgi aldığını belirterek, “CHP Genel Merkezi’nin önünden geçen bir arabadan havaya 5 el ateş ediliyor. Bununla ilgili tespitler yapılıyor, üzerine gidiliyor. İnşallah sorumlular yakalanacak” dedi.
Kılıçdaroğlu’nu arayarak “geçmiş olsun” dileklerini ilettiğini belirten Davutoğlu, “O da teşekkür etti. Üstüne gideceğiz ama bu tür provokasyonların tam da seçim öncesinde olması, seçim şartlarında Türkiye’de birtakım şüpheler uyandırmak için yapılan eylemlerdir. Mutlaka sorumluları bulunup adalete teslim edilecek” diye konuştu.
“Seçim neticesinden bağımsız olarak terörle mücadele sürecek”
Terörle mücadelenin seçim sonuçlarından bağımsız olduğunu dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Seçim neticesinden bağımsız olarak bu mücadele sürecek. İnşallah seçim neticesinde biz tek başına iktidar oluruz, bu mücadeleyi daha güçlü bir iradeyle sürdürürüz. Zaten AK Parti’nin olmadığı bir senaryo zaten söz konusu değil. Bunu da herkes biliyor. Çözüm Süreci bağlamında ise biz, terörle mücadeleyi MHP’nin istismarına rağmen sürdüreceğiz, Çözüm Süreci’ni de HDP’nin istismarına rağmen sürdüreceğiz. Terörle mücadeleyi HDP’nin provokasyonuna rağmen sürdüreceğiz, Çözüm Süreci’ni de MHP’nin provokasyonuna rağmen sürdüreceğiz. Bunun ikisi birbirine karşıt değil, birbirini tamamlayan unsurlardır. Kamu düzeni ihdas edilecek ama bu sefer Çözüm Süreci dediğimiz olgu, Türkiye’de aidiyet bilincinin güçlenmesi, eşit vatandaşlık ilkesinin bütün vatandaşlarımızca benimsenmesi ve uygulanması bağlamında sadece bir veya iki tarafla değil bütün sivil toplumla, Doğu ve Güneydoğu’daki bütün vatandaşlarımızla, Türkiye’nin bütün kesimleriyle birlikte belki de daha geniş kapsamlı bir gönül seferberliği halinde sürecek. Bu konuda da kimse irade zafiyeti göstereceğimizi düşünmesin.”
“Suriye konusunda Rusya, ABD ve İran var, Türkiye yok deniliyor” şeklindeki bir yorum üzerine Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Bunu diyenler herhalde son günlerde hiç haber okumuyorlar. Dışişleri Bakanımızın Viyana’da, Türkiye, Rusya, ABD, Suudi Arabistan dörtlü mekanizması başlattığını bilmiyorlar. Birkaç saat önce Dışişleri Bakanımız Paris’e gitti. Gitmeden önce talimatımı sordu. Sebep de Paris’te yine 9 ülkenin dışişleri bakanı arasında bir istişare olacak. Bu, daha çok Suriye’nin Dostları Grubu’nun çekirdek grubu ülkeleri arasında. Cuma günü, önümüzdeki cuma muhtemelen, yine Türkiye, Suudi Arabistan, Rusya, İran dışişleri bakanları bir araya gelecek. Türkiye’nin olmadığı bir denklemde Suriye sorunu çözülebilir mi? Türkiye’ye rağmen Suriye’de bir formül yürüyebilir mi? Yürüseydi Esad bugün ülkeyi tümüyle kontrol ediyor olurdu. Yürümez çünkü Türkiye, 911 kilometrelik sınırını, kaderini herhangi bir ülkeye terk etmez. Bunu Rusya’ya da ABD’ye de söyledik. ‘Fırat’ın batısına PYD geçmeyecek. Geçtiği anda da vururuz’ dedik. 2 kere de vurduk. ‘Türkiye sınırları ihlal edilmeyecek’ dedik. Suriye helikopteri geçen sene düşürüldü. İnsansız hava aracı geçmeye kalktığında vuruldu. Türkiye’ye rağmen Suriye’de bir şey yapmak mümkün değil.”
Davutoğlu, Diyarbakır, Suruç ve Ankara saldırılarının birbiriyle irtibatlı olduğunu düşündüğünü anlatarak, “Diyarbakır saldırısı çok kritik bir zamanda, seçim neticelerini belki de en fazla etkileyen faktörlerin başında geldi. Bu anlamda da Türkiye’yi rahatsız etmek isteyen çevrelerin kullandığı bir argüman haline geldi. Suruç saldırısı, Türkiye’de aynı anda 3 terör örgütünün saldırısının başlangıç noktasını teşkil etti. Hem de yine en kritik Ramazan Bayramı’ndan hemen bir gün sonraydı. Bize bayram huzuru yaşatmadılar, geçen sene de Kobani olayı nedeniyle. Bu sefer de Suruç’ta o bombayı patlatanlar ile Ceylanpınar’da iki askerimizi şehit eden PKK ve o bombayı patlatan DEAŞ arasında eşzamanlılık bağlamında bir ilişki var. Aynı anda bunların saldırması bir tesadüf mü?” ifadelerini kullandı.
7 Haziran sonrası ortaya çıkan belirsizlik tablosunun kaosa dönüşmesinin istendiğini dile getiren Davutoğlu, kimsenin kararlı bir refleks gösterileceğini hesaplayamadığını belirtti.
Davutoğlu, Ankara’daki terör saldırısında, yeni bir kaos ortamı çıkararak AK Parti’nin tek başına iktidar olmasını engellemek için çalışma içinde olan çevrelerin siyasi motivasyonunun etkili olduğunu düşündüğünü söyledi.
Bir televizyon kanalında havadan bombalanan Şam görüntülerinin ardından spikerin, “Bu tabloyu görünce ‘Şam’da cuma namazı kılacağız’ diyenlerin bir kez daha düşünmesi ya da sorumluluğunu hatırlaması lazım” dediğini aktaran Davutoğlu, “Bre insafsız… Ne dersiniz işte? ‘Herkes masum, Türkiye suçlu. Esad masum, Rusya masum, oraya Şii milis gönderen İran masum, Hizbullah masum, DEAŞ masum’. Bütün dertleri bizimle. Eğer biz orayı bu hale getirmişsek, peki niye bize ‘etkisiz’ diyorsunuz? Yok biz yalnız ve kenarda isek, sorumluluğu niye bize atıyorsunuz? Mantıken tutarsız, ahlaken, vicdanen kabul edilemez bir tutum. Suriye Haber Ajansı var. O olsa, bunu böyle yapmaz, yapamaz. Bu da Türkiye’de en ciddi sayılan haber kanallarından biri” diye konuştu.
“Her türlü adli, idari, emniyet tedbirleri alınıyor”
Ahmet Davutoğlu, şubat ayında 30 bin öğretmen atanacağını, gelecek yıl 27 bin civarında polis ataması düşünüldüğünü bildirerek, şubatta atanacak öğretmenlere bir sömestr bulundukları illerde derslere girme, öğretmen yanında staj olanağı sağlanacağını ve gidecekleri okulla ilgili eğitime alınacaklarını aktardı.
“Kadına karşı şiddetin önüne geçilemiyor. Bununla ilgili eksiklikler var mı? 1 Kasım’da bu konuyla ilgili vaatleriniz neler?” soruları üzerine Davutoğlu, seçim beyannamesinde kadınlara ilişkin projeleriyle ilgili bilgi verdi.
Davutoğlu, esnek çalışma konusunda sendikaların ikna edilebileceğini ifade ederek, “Kadınlarımızın yardımına ihtiyacımız var çünkü çalışan kadınlarımızın buna sahip çıkması lazım” dedi.
Kadına karşı şiddet konusunda yasal tedbirler alındığını, kadınlara yönelik koruma evleri sağlandığına işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Birçok mitingde erkeklere dönüp ‘Kadınlara karşı şiddetle mücadeleye var mısınız? diyorum. Son olarak Adana mitinginde ‘Varız’ dediler. ‘Söz mü?’ diyorum, ‘Söz’ dediler. ‘Kadınlara tek bir fiske vurmamaya söz veriyor musunuz?’ falan. Biraz da bilinçlenme, sosyal bilinçlenme anlamında Adanalılarımız da hepsi birden ‘Söz’ dediler. Her yerde imkanları değerlendirerek, bilinç oluşturmamız lazım. Benim annemin çok güzel bir sözü vardı. ‘Erkeğin keli kadın döver, kadının keli çocuk döver’ derdi. Kel, kötü demek saçla ilgili bir şey değil. Bizim, aile içinden başlayarak şiddeti tümüyle ailenin dışına çıkarmamız lazım. Çocuklarımızın korkması gereken tek şey, dayak korkusu değil de babanın ve annenin gönlünü kırmak, dolayısıyla muhabbet kaybetmek korkusu olmalı. Öylesine muhabbeti gönüllerine yerleştirmeliyiz ki bir fiske vurmadan bile çocuk, ‘Annemin, babamın kalbini kırmayayım’ diye davranmalı. Eşler arasında da şiddet veya baskı değil de ‘Aman birbirimizi kırmayalım’ diye bir muhabbet ilişkisi olması lazım. İşte Özgecan cinayetinde olduğu gibi cinayetler, katliamlarla ilgili ise her türlü adli, idari, emniyet tedbirleri alınıyor, alınacak.”